Bir de Bize Bakınız
Nice ülke insanları, eğimli araziye taşlardan setler yapıp ovalardan getirdikleri toprakla dolduruyor ve buralarda bin zahmetle tarım yapıyor, ürün alıyorlar.
Bir de bize bakın. Tarım arazilerimizi doğru dürüst ekmiyoruz ve her yıl üç milyon tondan fazla ekmeklik buğdayı dışarıdan satın alıyoruz.
Bizden kat kat zengin, çalışkan, üretici, eğitim ve üniversitelerde ileri, otomobil sanayiinde dünya birincisi Japonya halkı küçük meskenlerde oturuyor, bu evlerde mobilya yok, bize göre çok sade ve mütevazı yaşıyorlar.
Bir de bize bakın.
Güney Kore cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları, büyük bürokratları yüzde yüz millî ve yerli Kore arabalarına biniyor. Bizimkiler ise, dünyanın en lüks şatafatlı israflı cafcaflı Mercedesleriyle geziyor. Millî arabamız yok ki, binsinler.
Otuz bin nüfuslu bir Anadolu şehrine gidiyorsunuz. Oradan bir hatıra eşyası satın alıp götürmek istiyorsunuz.
Arıyorsunuz, yok böyle bir şey. O şehirdeki ıvır zıvır Çin eşyası satan dükkana giriyorsunuz. Bin çeşit mal var. Bunların on beş yirmi kadarı hatıra olarak almaya değer az buçuk sanatlı eşya. Bir adet terra kota şekerlik alıyorsunuz. Fiyatı da çok ucuz.
Norveç’e gidiyorsunuz. Dünyanın en zengin ülkesinde, bizdeki kadar lüks pahalı israflı otomobil göremiyorsunuz. Halk genellikle ikinci el Volvo’lara biniyor. Çok zenginler ve çok çalışkanlar. Hem de oldukça dengeli ve idareli bir hayat sürüyorlar.
Singapur’a gidiyorsunuz. Bu 600 küsur kilometre karelik devlet, nizamda intizamda düzende sanki bir dev. Orada trafik konusunda en ufak bir falso yapmak şansı yok. Yere kağıt bir mendil, hattâ bir kibrit atan yanıyor, ağır ceza ödüyor. Kurallar bir İsviçre saati gibi tıkır tıkır işliyor, işletiliyor.
Bir de bize bakın.
Yeni Zelanda, Danimarka gibi Hıristiyan ülkeler dünya temizlik, şeffaflık, siyasî ve idarî ahlak, fazilet anketlerinde birinciler, 10 üzerinden 9 küsur not alıyorlar. Oralarda da istisnaî olarak suç işleniyor ama bizdeki gibi yaygın, yoğun ve genel değil. Suç işleyenler paçalarını polisin ve adaletin pençesinden kurtaramıyor.
Bir de şu Müslüman memleketin haline bakın.
Madrid’e gidin, şehrin üçte biri parklar, bahçeler, korular ile kaplı. Halk nefes alıyor, şehir nefes alıyor. Bütün Avrupa başkentleri, şehirleri böyle. Her yer yeşillik, her yerde havuzlar, yapay göller.
Bir de İstanbul’a bakın. Korkunç, içler acısı bir beton Sahra-yı Kebirine dönmüş. Rantçılar her yeri talan etmiş.
Nefes alacak, huzur içinde vakit geçirecek bütün yeşil alanlar tahrip edilmiş. Bir zelzele olsa, evleri yıkılan veya hasar gören milyonlarca halk nerede barınacak, çadır kuracak?
Medeni bir ülkede birtakım sahtekarların şeker, glikoz, mısır şurubu içine bal boyası ve bal aroması koyup, büyük reklamlarla satmaları, halkı hem aldatmaları, hem da sağlığına zarar vermeleri mümkün müdür?
Mümkün değildir. Bir de bize bakınız. Yakalananlara küçük gülünç bir ceza kesilir ve bir hafta sonra herifler aynı işe devam eder.
Bütün medenî ülkelerde, o ülkenin diliyle, yahut dilleriyle 1928’den önce yayınlanmış kitapları romanları hikayeleri basılı malzemeyi halk okuyabilir ama böyle bir şey Türkiye’de mümkün değildir. Yazı alfabe devrimi diye akıllara ziyan bir zorlama yapılmış, bin yıllık millî yazımız yasaklanmış, Latin yazısı Türk yazısı diye empoze edilmiştir.
Peki, aynı şeyi Japonlar niçin yapmadı? O zor millî yazılarıyla nasıl bu kadar ilerlediler? Haaa, İsrail niçin Latin yazısıyla okuyup yazmıyor da kendi millî ve dinî İbranî yazısını hassasiyetle koruyor?
Latinciler, yukarıdaki sorularıma cevap verebilir misiniz?
İspanya’da eski Endülüs camileri Katolik kilisesi olarak kullanılıyor da, bizdeki Ayasofya niçin camilikten çıkartılmıştır?
İngiltere hem krallık, hem de orada laiklik yok, din devlet birliği var. Hükümdar hem devletin başı, hem de millî Anglikan kilisesinin başı. Orada krallıkla, din devlet birliğiyle demokrasi, insan hakları, olanca hürriyet oluyor da şu bizim laik ve Kemalist rejimli Türkiye’mizde niçin olmuyor?
İngiltere’nin Büyük Britanya kısmında, 1944’ten bu yana, bütün kolejlerin kiliselerinde her sabah, dersler başlamadan önce ayin ve ibadet yapılıyor, dua ediliyor ve öğrencilerin tamamının bunlara katılması mecburî. (Pek istisnâî olarak, anne ve babası istemezse, yazılı dilekçe veriyor… Katolikler, Müslümanlar ve Museviler kendi dinlerince ibadet ediyor.)
Ya bizde…
Danimarka, Hollanda, İngiltere gibi ülkelerde halkın bir kısmı bisikletle seyahat ediyor. Bazen bir bakanı bile bisiklet üzerinde pedal çevirirken görebiliyorsunuz. Her yerde bisikletlilere ait özel yollar var. Bu sayede trafik oldukça rahat.
Ya bizde, ya bizde.
Bütün medenî ve yazılı kültürlü ülkelerde cep telefonu öncelikle bir ihtiyaçtır.
Bizde ise bir statü ve gösteriş aleti olmuştur. Cebinde bir liralık bir kalemi olmayanlar üç bin liralık telefonlarının ekranlarına saatler boyunca hayran hayran aval aval bakıp duruyor.