Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Camilerden Manzaralar

Camilerden Manzaralar

Müslümanlığımızı sorgulamaya kalkıştığımızda altından çok şeyler çıkacağını bildiğim için o tarafına fazla dokunmuyorum.

İşin başka tarafı var..

Bizim ülkemizde camiler dolup taşarken

Çin gavurunun Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde kamu görevlilerine orucu yasakladığını öğreniyoruz.

Bu gavurun imanı ne kadar kara ki bula bula insanın ağzı ile midesi arasındaki ara yola yasak koyuyor. Yememe içmeme yasağı ve de alkollü içkiler satma zorunluluğu…

Bu tip bir zulüm, Firavunların aklına bile gelmemiştir.

Esirlerin, kölelerin ayak bileklerine pranga vurulduğunu duyduk da sindirim organlarına yasak konulduğunu hiç duymadık. Demek oluyor ki zülüm gavurun rengine göre hal alıyor. Komünist

Çin gavurunun zulmü ile bizdekilerin geçmişteki zulümleri farklı.

Biz de bir zamanlar çocuklarımıza Müslüman ismi koyamıyorduk.

Halkımız inancının bedelini ödeyerek bugünlere kadar geldi. Bugün ise camiler dolup taşıyor da içerisinde tüketilen soluklar girip çıkanlara pek bir şey vermiyor.

Açıkçası uyku kaçırmıyor, aksine uyutuyor.

Nazar değmesin, oldukça görkemli mabetlerimiz var.

Ruhlarımız da camileşmiş olsaydı keşke… Hele de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bitişiğinde Ahmet Hamdi Akseki Camii oldukça modern üslupta bir yapıt. Bu yapıt içerisinde cemaatin uyku halini görmek benim gibi çoklarını üzüyor. Belki de melekler sual ediyor, ne diyor bu vaiz efendiler?

Veya teravihi çabuk kıldıracağım diye ayetlerin kafasını gözünü kıranlar…

Orucun ilk günü Diyanet İşleri Başkanımız ile Başbakan Davutoğlu o camide idi.

Başkanımız o güzel sesi ve kıraati ile namazın bir kısmını kıldırdı, diğer kısmını da kıldıranın sesi ve de kıraati oldukça hoştu. Vaazdaki uyku halimizi namazın huşusu bir derece telafi etmiş olsa da sonucun hasıl olduğunu söyleyemem…

Ancak burası gibi bir kısım merkezi yerler zata mahsustur.

Onların dışına çıkıldığında seyret gümbürtüyü.

Ne nakaratlar, ne geçiş fasılları.

Yankı yapan hoparlörlerin yaydığı gürültü kirliliği…

İşte o akşam fırsat bulsaydım Başkanımız Görmez’e söyleyecektim, “gel bir de bizim mahallenin camisinde namaz kıl da gör halimizi.”

Veya akşamüzeri mahalleye yayılan ezanı dinle..

Merkezden ezan okuma işi de askıya alınınca, eski nakaratı bozuk sesler ruh dünyamıza ağır bir baskı şeklinde tecelli ediyor. Diyanet erkanının camileri ne şekil teftiş ettiklerini merak ediyorum.

Hele bu zamanda ses ve kıraat eğitimi zor bir olay mıdır?

Vaizleri iyice eğittikten sonra kürsülere oturtsalar olmaz mı?

Yetişkinler merkezi camilere, hatır gönül işe alınanlar mahallelere…

Küfranı nimet derler buna… Uygur Türkü’nün haline bakınca bize bahşedilen bunca nimeti bir nevi israf ediyoruz.

Aklıma takılan bir şey daha var.

Diyanet görevlilerimizin çokça kullandıkları “din adamı”, “din görevlisi” deyimlerinin kilise kökenli olduğunu hatırlatmak isterim.

Her Mümin din adamı ve de dinin görevlisi değil mi? Papaz ise sadece din adamıdır, günah çıkarır, etlisine sütlüsüne karışmaz.

Diyanet İşleri Başkanı’mızın namaz sonrası yapmış olduğu kısa ve öz konuşmasının son cümlesi dikkatimi çekti. “Ramazan ayı milletimize ve İslam alemine hayırlı olsun.”

Bu cümle de sıkça kullanılıyor:

“Milletimiz ve İslam alemi!”

İslam alemi Kur’an’i anlamda tek bir millet.

Ayrıca bizim milletimiz olamaz.

Cümleyi “ülkemize ve tüm İslam alemine milletine ” şeklinde düzeltelim de genelde umre seyahatleri ile Kurban’a endekslenen bu camilerin hali ne olacak?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nusret Çiçek Arşivi