Zekât Mecburiyetimiz 1
Zekât sözlükte; bereket, temizlik, üreme, çoğalma, artma ve övme anlamarına gelir. Şer'î bir terim olarak zekât, belli mal türlerinin belirli bir bölümünü, Allah Teâlâ'nın belirlediği bir kısım müslümanlara mülk olarak vermektir.
Zekât, İslâm'ın beş temel esasından biri olup, Hicretin ikinci yılında Şevval ayında Ramazan orucu ve fitreden sonra farz kılınmıştır. Kur'ân-ı Kerîm’de yirmi sekizi namazla birlikte olmak üzere otuz iki yerde zekât emri bulunmaktadır. Bu durum namaz ile zekât arasındaki sıkı bir ilişkinin varlığını gösterir.
Zekâtın farz oluşu Kitap, Sünnet, ve İcmâ ile sabittir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Namazı kılın, zekâtı verin.”
“Mü'minlerin mallarından zekât al ki onları temizleyip mallarını çoğaltasın.”
“Hasat günü ürünün hakkını ödeyin.”
Sünnetten delil; Hz. Peygamber (s.a.s.)'in; “İslâm beş temel üzerine kurulmuştur. Bunlardan biri de zekât vermektir.”10 hadisi ile Muaz b. Cebel'i Yemen'e vali olarak gönderirken kendisine söylediği şu sözlerdir: “Onlara bildir ki, Allah Teâlâ kendilerine zekâtı farz kılmıştır. Zekâtı oranın zenginlerinden al, fakirlerine ver.”
Zekâtın farz olduğunu bildiren başka hadisler de vardır. Diğer yandan yüzyıllar boyunca bütün müctehidler zekâtın farz oluşu üzerinde görüşbirliği içinde olmuşlardır. Ashab-ı Kiram zekât vermeyenlerle savaşılması gerektiği konusunda ittifak etmiştir. Zekâtın farz olduğunu inkâr eden kimse dinden çıkar.
Zekâta, mü'minlerin Allah'ın emirlerine uymadaki sadakatlerini gösterdiği için “sadaka” da denilmiştir. Bununla birlikte sadaka kelimesi zekâttan daha kapsamlı olup, vâcip ve nâfile kabilinden olan bağışları da içine alır.
Allah rızası için ayrılıp verilen mala zekât denilmesi, geride kalanı arıtması ve âfetlerden koruması yüzündendir. Şu âyet-i kerimede bu anlamı görmek mümkündür:
“Müminlerin mallarından zekât al ki, onunla kendilerini temizleyip mallarını bereketlendiresin.”
Diğer yandan zekât, ödeyicisini günahtan, malın kirinden temizler ve mânevî derecesini yükseltir.