Türkiye ve Suriye Sınırındaki Şehirlerin İsimleri
14 Şubat 2015 günü Vahdet’te “Şırnak ve Yoğurtçular’ın Adları Nereden Geliyor” başlıklı bir yazı yayınlamış ve bu iki yerleşim biriminin adlarının etimolojisini yapmıştık.
Yöredeki diğer şehir adlarının etimolojisine devam edelim…
Türkiye ile Suriye arasındaki sınırın neredeyse ortadan böldüğü bazı yerleşim birimleri var ki, bunlardan bazılarının adı birbirinden tercümedir. Ayrıca, buradaki yerleşim birimlerinin adlarında, akar suyu çok bir coğrafya olduğu için Arapça “ayn”, Türkçe“pınar”, Farsça-Kürtçe “kan” vardır.
Mesela, bizim Ceylanpınar’ın karşısında, Arapların “Re’sü’l-Ayn: Pınarbaşı, başpınar” dedikleri şehir vardır ki, bizim çiftlikte ürettiğimiz ceylanlardan da mülhem olsa gerek, o toprakların Türkiye’de kalan kısmına “Ceylanpınar” demişiz. Kürtler de Arapça’daki anlamı vermek üzere “Ser-i Kaniye” Pınar başı” demişlerdir.
Mesela “Tel Abyad (Tel Ebyed)”… Arapça “Akça Tepe/Akça Kale” demektir. (İkinci kelime olan “abyad/ebyed”, “beyaz” ile aynı köktendir. Son harf zad/dad’dır; z de okunur, d de.) Bu şehrin karşısındaki şehrimizin adı Akçakale’dir. Sanırım her iki şehir de isimlerini toprak renginden almaktadır.
Aynü’l-Arab şehrinin adı, “Arap pınarı” demektir. Karşısında da Türkiye’nin Mürşidpınarı nahiyesi vardır. Diğer yer adlarında olduğu gibi bu şehrin adında da “pınar” kelimesi vardır. (Kürtler buraya, “Company/Şirket” kelimesinden bozma “Kobani” diyorlar.)
Lafı fazla uzatmayalım… Bu coğrafyadaki yerleşim birimlerinin sınırlarla bölünmesi yapay bir durumdur. Lozan’ın bir kazığıdır yani. 1923 yılında İngilizler, buraya öyle bir sınır çizmişlerdir ki, parçalanan sadece coğrafya olmamış; aileler, sülaleler ve hatta yürekler de parçalanmıştır. Daha yakın zamanlara kadar, partizan cumhuriyet aydınları, önce Lozan’ın, sonra da partizan cumhuriyetimizin ad değiştirme politikası ile bu coğrafyanın ve bu coğrafyada yaşayan yüreklerin parçalandığını bilmezdi. Onlar zannederlerdi ki, dünya kuruldu kurulalı, Ceylanpınar, Ceylanpınardı; Re’sü’l-Ayn, Re’sü’l-Ayn… Akçakale, Akçakale’ydi; Tel Abyad, Tel Abyad… Mürşidpınar, Mürşidpınar’dı; Aynü’l-Arab, Aynü’l-Arab...
Kuzey Irak ve Kuzey Suriye coğrafyası (Lafı ne kadar da uzatıyoruz. Bu coğrafyanın kısa adı “Misak-ı Milli toprakları”dır.), Konya’dan, Bursa’dan, Edirne’den, İstanbul’dan ve Ankara’dan daha eski bir Türk coğrafyasıdır. Orta Asya’dan göçü topladığımızda ikinci konakladığımız coğrafya bu coğrafyadır. (İlki İran coğrafyası idi.) Geldiğimizde, eski kültürlerden pek bir şey kalmamış (Harran ve Göbeklitepe yok yani), dolayısıyla nüfusun da çok seyrek olduğu bir bölgedir bu bölge. 1750 yılına kadar yoğun bir Türkmen yerleşim bölgesi olan buralarda yaşayan Türkmenler, 1750’deki Rakka isyanından sonra büyük bir tehcir ve iskana tabi tutulup Anadolu’ya dağıtılmışlardır. Kalanlar da ya Araplaşmış veya Kürtleşmişlerdir.
İşte şimdi bu coğrafyada yürekler parçalanmaya devam ediliyor. Coğrafya aynı coğrafya; toprak aynı toprak, insan aynı insan ama biri Ceylanpınar, diğeri Ser-i Kaniye, öteki Re’sü’l-Ayn diyerek bu toprakları bölüyor. Aslında hepsinin kasd ettiği aynı topraklar ama kelimeler farklı. Hani meşhur bir beyit vardır ya “Kadd-i yare kimi ar’ar dedi kimisi elif/Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif” (Sevgilinin boyuna kimisi yabani servi, kimisi elif dedi. Herkesin amacı sevgilinin boyunu anlatmak ama söyledikleri değişik.) diye… Suriye sınırımızdaki adlandırmalar işte bu beyitte denene beziyor.
Bu topraklara, bu şehirlere yaban eli değmesin; kimse yaban eli değmesine aracı olmasın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.