Zekâtı Vermeyenin Cezası
İslam insanlığın iyiliği için gönderilen bir dindir. Bu dini yaşayıp yaşamamanın neticesinde Allah Tealaya bir kâr veya zarar ulaşmaz. Bütün menfi ve müsbet neticeler insanlar içindir.
İslam sonuçta bir hukuktur. Elbette hayata uygulanması gerekir. Bu yüzden kesin emirlerini uygulamayanlar için bir müeyyide/yaptırıcı güç getirir. Bu ahirette olduğu gibi, dünya için de söz konusudur.
Bu yüzden zekâtı vermeyen bir Müslüman için iki yönlü müeyyide vardır. Dünyada ceza, âhirette azap.
Allah Teâlâ âhiretteki azabı şöyle haber verir:
“Altın ile gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamayanları yakıcı bir azapla müjdele. Bu mallar kıyamet gününde cehennem ateşinin içinde kızdırılacak, sahiplerinin alınları, ve sırtları bu ateş ile dağlanacak ve: “Bu sizin sadece kendiniz için biriktirdiklerinizdir. Biriktirdiklerinizin acısını tadın” denilecek.”
Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ bir kimseye mal verir o da, bunun zekâtını ödemezse, zekâtını ödemediği bu mal kıyamet günü, gözleri üzerinde iki siyah benek bulunan başı kel yılan şekline girip o kişinin boynuna sarılacak ve iki çenesinden tutup şöyle diyecek: “Ben senin malınım, ben senin biriktirdiğinim.” Hz. Peygamber daha sonra şu âyeti okumuştur: “Allah'ın fazl u kereminden ihsan ettiği malları vermekte cimrilik edenlerin bu cimriliğinin kendileri için hayırlı olduğunu sanma. Aksine bu onlar için kötülüktür. Kıyamet gününde, cimrilik yaparak vermedikleri bu mallar boyunlarına halka yapılacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
Zekât farîzasını yerine getirmeyenlerin dünyaya ait cezası, zekâtın İslâm Devleti tarafından zorla alınması ve kendilerine de devletin koyacağı bir cezanın (ta'zîr) uygulanmasıdır.
Behz b. Hakîm (r.a.)'ın babası yoluyla dedesinden rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
“Karşılığını Yüce Allah'tan bekleyerek malının zekâtını ödeyene ecri verilir. Zekâtını vermeyenin zekâtını ve devesinin yarısını, Rabbimizin bir alacağı olarak alırız. Zekâttan hiç bir şey Muhammed'in aile fertlerine helâl değildir.”
Bu hadisin başka bir rivayetinde, “ceza olarak malın yarısı alınır” ifadesi vardır.
Ebû Hanîfe, İmam Şâfiî ve İmam Mâlik'e göre bu durumda İslâm devleti yalnız verilmeyen zekâtı alır, gerek görürse ta'zîr cezası uygular. Malî ceza uygulanmaz. Çünkü Hz. Peygamber döneminde böyle bir ceza uygulanmamış, Hz. Ebû Bekir devrinde zekât vermeyenlere karşı savaş yapılması öngörülmüş, fakat mallarının müsaderesi yoluna gidilmemiştir.
Bazı bilginler ise malî cezanın önceleri var olduğunu, daha sonra neshedildiğini ileri sürmüşlerdir. Hanefîlerden yalnız İmam Züfer bu durumda malın yarısına kadar müsadere edilebileceği görüşündedir.
İnkâr sebebiyle zekâtı ödemeyen topluluklara karşı savaş açılır.
Nitekim ilk halîfe Ebû Bekir (r.a.)'ın zekât vermek istemeyenlere karşı tutumu bu şekilde olmuştur. Bu konuda önceleri tereddüt eden Hz. Ömer, halife Hz. Ebû Bekir'e şöyle demiştir:
Rasûlûllah (s.a.s.) : ”Allah'tan başka ilâh yoktur; deyinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunu söylerlerse hak etmeleri dışında canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Hesapları da Allah'a kalmıştır” dediği halde bunlarla nasıl savaşırsın?”
Hz. Ebû Bekir şu cevabı verdi: “Allah'a yemin ederim ki, namaz ile zekâtı birbirinden ayıranlarla elbette savaşacağım. Çünkü zekât malın hakkıdır. Allah'a yemin ederim ki, Hz. Peygamber'e ödemekte oldukları dişi bir keçi yavrusunu bana vermezlerse bundan ötürü onlarla savaşacağım.”
Bu hadis başka bir rivayette: “Rasûlûllah (s.a.s.)’e ödemekte oldukları devenin bağını ödemeyecek olurlarsa...” ifadesiyle nakledilmiştir. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle demiştir: “Yemin ederim, ki, Yüce Allah, savaşmak için Ebû Bekir'in gönlüne bir genişlik vermiştir. Bu konuda onun hak üzere olduğunu anladım.”
İslâm bilginleri bu delillere dayanarak şöyle demişlerdir: Bir kimse veya topluluk zekâtı vermezler veya bu konuda İslâm devletine karşı çıkarlarsa kendileriyle savaşılır. Ancak cimrilik veya hükmü bilmeme yüzünden ödemezlerse dinden çıkmazlar, fakat günahkâr olurlar.
Evet, bir Müslüman için zekat ile din ve iman arasında çok yakın bir ilişki vardır. Aslında insan, zekat vermekle bir yerde imanını da korumaktadır. Bunu biraz daha yakından görelim, ama gelecek yazıda inşallah.