Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Başbakan asmak

Başbakan asmak

27 Mayıs (1960) darbesi, 14 Mayıs’ın bir rövanşıydı!
Çünkü halk ilk kez 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan ilk demokratik genel seçimle, CHP’de simgelenen “seçkinci aydın” jakobenizmini devirmiş, kendi kendisini iktidara taşımıştı...
27 Mayıs (ve diğer tüm askeri müdahaleler), halkı iktidardan silah zoruyla uzaklaştırıp iktidarı eski zihniyete (CHP’de simgelenen seçkinci aydın jakobenizmine) peşkeş çekme operasyonuydu.
“Ordu gençlik (ya da ordu millet) el ele, karşı çıkan hergele!..” sloganlarıyla milletin üzerine yürüyorlardı...
Halktan âdeta “intikam” alıyorlardı. Çünkü Başbakanlık koltuğunda bir aristokrat değil, halktan biri oturuyordu: Adnan Menderes...
Adnan Menderes halkla ağlayıp halkla gülen insandı...
14 Mayıs 1950’de CHP’yi devirip iktidar olan Demokrat Parti önderlerinden Samet Ağaoğlu, Anadolu kuraklıkla kavrulurken, idealist Menderes'in “İçim yanıyor Samet” diye ağladığını yazıyor, “Samet içim yanıyor. Bu rüzgâr şimdi Anadolu’yu kavuruyor. Bilirim köylünün bu yel estikçe düştüğü kederi! Toprak kurumakta, kısacık ekinler sararmaktadır. Duadan başka hiçbir şey yapamazlar.” (Arkadaşım Menderes, s. 34)
İşte bu sevdalı, duyarlı yaklaşımla, Menderes, sulanan arazi oranını binde 6'dan yüzde 5'e, köy yollarını bin kilometreden 11 bin kilometreye çıkardı, ayrıca da neredeyse susuz köy bırakmadı. Bizim köy bile onun sayesinde yola, suya kavuştu.
Samet Ağaoğlu’ndan bir paragraf daha okuyalım:
“Üç yıldan fazla İşletmeler ve Sanayi Bakanlığı yaptım. Her sabah başbakana bir gün önce barajlarda dökülen çimento miktarını, fabrikalarda kullanılan tuğla, üretilen enerji, kömür, şeker, çimento rakamlarını veriyor, neden daha önceki günlerden az veya çok olduklarının sebebini anlatıyorduk. Bir teşebbüsün bitmiş olması, büyük bayramdı onun için.” (age. s. 41).
Milletin kör kuruşuna dikkat ederdi...
“27 Mayıs'tan sonra üzerinde tahkikatlar yapılarak dosyalar doldurulan suiistimaller, hırsızlıklar, yolsuzluklar diye karşımıza çıkarılmış ve hepsinin yalan olduğu mahkeme kararıyla tescil edilmiş efsaneler...” (Sf. 155).
Hâlbuki "hırsızlar" diye, "Kars ve Ardahan'ı Ruslara sattınız" diye, Menderes ve arkadaşlarını kollarından tutup suratlarına yumruklar indirerek, tekmeler atarak dövmüşlerdi!
Menderes’i astıkları için bayram edenler utanır, sıkılır mı acaba?
Adnan Menderes, dünya tarihinde asılan ilk siyasetçi değil, Fransızlar da bir tarihte Devlet Başkanları Petain’i astılar, ancak onu idama götürenler “ekselansları” diye hitap ediyor, son ana kadar saygıda kusur etmiyorlardı...
Adnan Menderes ise hasta haliyle, üstelik kolları arkasına bağlı ve beyaz idam gömleği giydirilmiş olarak sehpaya yürütüldü. Zaman oldu küfredildi, zaman oldu aşağılandı, hatta tokatlandı. Hücresinin üstüne gürültüyle çalışan bir motor koymuşlardı, kaç kez bundan şikâyet ettiği, uyuyamadığını söylediği halde oradan kaldırmadılar.
Bugün 17 Eylül...
Vatan-millet sevdalısı Başbakan Adnan Menderes’in idam edilişinin yıldönümü. Onu anıyor, onu arıyoruz...

Onu ve arkadaşlarını Yassıada’da kurdukları emir-komuta çerçevesinde işleyen sözde mahkemede yargılayıp idama mahküm ettiler.
Asmak için de hasta hasta İmralı Adası’na götürdüler. İskeleden misafir salonuna kadar olan 100 metrelik yolu hiç kimsenin yardımı olmadan rahatça yürüdü. İdam kararının, Milli Birlik Komitesi denilen cunta tarafından onaylandığı haberi Yassıada Başsavcısı Egesel tarafından verildi. Karar yüzüne karşı okundu. Menderes hafifçe sarsıldı.
Ama çabuk toparladı. Bir sigara istedi. Verilen “Yenice” sigarasını içti.
Sonra idam gömleği giydirildi. Elleri arkasına bağlandı. Dışarı çıkarıldı. Misafirhane ile darağacının bulunduğu alan arasındaki 80 metrelik yolu sendelemeden yürüdü. Sehpaya çıktı.
Miladi takvimler 17 Eylül 1961’i gösteriyordu. Cumartesiyi Pazara bağlayan gece saat 02.31 sularıydı...
Son sözleri sorulduğunda dedi ki:
“Dünyadan ayrıldığım şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın.”
Hâlâ vatanını ve milletini düşünüyor, onlar için dua ediyordu.
Nihayet onu asarak öldürdüler. Ama ona duyulan sevgiyi hiçbir zaman öldüremediler.
Sonunda asarak öldürenler de ölüyor, ama sevgi öldürülemiyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi