İyi Alim Kötü Alim
“Bütün bunların sonucunda iki sınıf alim türedi toplumumuzda” demiştik geçen yazımızda. Hemen yazalım onları:
Birinci sınıf, İslam'dan razı ve Ona hizmette samimidir. Eksikliğinin farkında ve telafisi peşindedir. Bunu başaranlar, işte ümmetin hakiki önderleridir. Onlar, hizmet uğrunda, tebliğ ve cihad uğrunda nelerle karşılaşabileceklerinin farkındadırlar... Kimileri kendilerini hazırlamış ve meydanda, kimileri de hazırlama safhasında... Allah sayılarını ve hizmetlerini artırsın.
Gerçekten sayıları az olan bu hakiki alimler, sistemin bütün imkanlarıyla İslam'la savaşmalarının karşısında sabırla dayanmakta, direnmekte, inanç, düşünce ve ifade hürriyeti olmayan, insan haklarının hiçe sayıldığı bir ortamda, olanca engellemelere rağmen kahramanca bir gayret ve çabayla tebliğe devam etmekte ve İslamî oluşumu yürütmeye çalışmaktadırlar.
İkinci sınıf ise, İslam karşıtı sistemlerin tuzağındadırlar. Dünyanın mal, makam, şan, şöhret gibi tuzaklarına aldanmış, bilgisinin hayrını görmemiş, bile bile hakkı tahrif, hakkı ketmetme, gizleme yollarına saparak, aynen geçmişteki Yahudi ve Hıristiyan alimleri ve Bel’amlar gibi, doğru yolun sağında veya solunda kalmış olan eğri büğrü bir kısım yollara sapmış, dalalete düşmüş, böylece Allah’ın gazabına çarpılmış sözde alimlerdir. Şeytanın yoldaşları ve yardımcıları olan kötü alimler... Yaratılmışların en şerlileri...
Ne kadar da yazık, ne kadar da acı. Aslında “kötü” ve “alim” asla yan yana gelmemesi gereken kelimelerdir ama, neylersin, bu da hayatın acı gerçeklerindendir...
Ümmete düşen, birinci sınıf alimleri, yani hakiki alimleri yetiştirmek, yetişenlerin kıymetini bilerek sahip çıkmak ve onların önderliğinde sırat-ı müstakime girmek, İslam yolunda yürüyerek Allah’ın vadettiği nimetine erişmek, rızasına ulaşmaktır. Bu uğurda maddi manevi her fedakarlığa katlanarak onlara destek vermek, gelebilecek olan her türlü alay, hakaret, kınama, ambargo, tehdit, eziyet, işkence, sürgün ve zindanlara, hatta şehadetlere, Allah için katlanmak ve sabrederek direnmeye devam etmektir. Zafer, işte bunların arkasındandır. Ve inananlar için zafer kesindir. Kayıp diye bir şey yoktur müslümanlar için.
Kötü alimleri kılavuz olarak seçenler ise burunlarını asla pis kokudan kurtaramayacaklardır. Onlar, uluslararası eşkıyaların elinde oyuncak bir maskaradırlar. Kafirlerin, zalimlerin, fasıkların emrinde onların iktidarları için çalışan bu zavallılara dünyada zillet, horluk ve alçaklık vardır. Ahirette ise acı bir azap!..
Sevgili Peygamberimiz zaman zaman ahir zamandan, yani kıyamet öncesi bozulmalardan bahsederlerdi. Maksadı ise hem yaşayanları uyarmak, hem de o günlerde gelen ümmetine rehberlik etmekti. İşte o sözlerinden birisi:
“Siz öyle bir zamandasınız ki, dini doğru kavrayan alimleri (fakihleri) çok, konuşanları azdır. Dilenenleri az, verenleri çoktur. Bu zamanda amel etmek, ilim öğrenmeden hayırlıdır. Ama insanlar öyle bir zamana erecektir ki, alimleri az, konuşanları çoktur. Verenleri az, dilenenleri çoktur. O zamanda ilim öğrenmek, amel etmekten hayırlıdır.” (İbn Abdilber, Camiu Beyani’l İlmi Ve Fadlih, s. 49.)
Bunları yazmaktan amacımız, ilmi övmek, alimin önderliğini belirtmek, sorumluluklarımızı bir kere daha hatırlamak, hatırlatmaktır. Maksadımız, dinini tebliğ ile mükellef olduğumuz Allah’tır. İstediğimiz ise Allah’ın rızasıdır.
Bu uğurda ne gelirse başımız gözümüz üstünedir. Ama biz kul olarak hep hayır ister, güzellik ister, lütuf, kerem, ihsan isteriz. Bela ve musibet istemek, haddimizi aşmaktır, edepsizliktir; elbette istemeyiz. Ancak gelirse de razı olur, şikayet etmeyiz. Edep budur. İnşallah böyle olur.
Allah bizi kadere razı olma nimetiyle rızıklandırsın. Yâr ve .yardımcımız olsun da bizi amacımıza kolayca ulaştırsın.
Ramazan bayramınızı şimdiden tebrik ederim