Ramazan koşuşturmaları
Bu sene Ramazan’ın ilk haftasını iftarıyla-sahuruyla evimde, eşim, çocuklarım ve torunlarımla beraber geçirdik. Elbette ki gelinlerimi de çocuklarım olarak vasıflandırıyorum. Pek de iftihar ettim. Allah(c.c)’a, bize bu güzel zaman dilimlerini ihsan buyurduğundan dolayı hamdu senâlarda bulundum.
13 Eylül Cumartesi, Umran dergisinin geleneksel iftarına Abdullah Yıldız kardeşim dâvet eyledi. En az yirmi senedir önce Pınar, daha sonra Umran iftarları adıyla devam edegelen bu güzide topluluğun, her zaman söylerim en okumuş kanalını ve bilhasa öğretmenlerimizin bu ekole mensup olduğunu. Prof. Dr. Burhanettin Can beyefendi, Cevat ve Özkaya ve Şemsettin Özdemir kardeşlerimin gayretleri bu güzel öbeği temadiye muvaffak oluyorlar. Nice nice yıllar da devam etmesini temenni ederim. Demirkapı’da Beyazgül Düğün Salonu’ndaki ferah salon, sıcağa rağmen bizleri hiç de bunaltmadı. Yemek sonrası da, Sayın Can’ın “Güzel Ahlâk’ın Yeniden İnşası” adlı tebliği ve sağırın hasta ziyareti fıkrası her birimizi derin düşüncelere saldı. Özkaya’nın bir işi zuhur ettiğinden, beni eve taşımak Abdullah Yıldız kardeşime kaldı. Namaz Platformu’yla milletin evlâdını bu farz ibadete koşturmada başarıyla konan çalışmalar, şimdi de “HAYDİ CÂMİYE!” teşvikine şitap olunacak böylece münferid ibadetten umulur ki, ashab efendilerimizin elbiseleri omuz başlarından eskirmiş, sık saflarda mü’min kardeşinin omzuna değmekten dolayı.. İşte buna gebe, önümüzdeki günler. Abdullah Yıldız, Ahmet Bulut, Cemil Tokpınar yola koyuldular, ümid ederim ki, Müslüman Türk milleti bu teşebbüsü de kucaklayacaktır.
SEYİR FM’DE DAVUT AKSU İLE
Umran’ın iftarına, Edirnekapı’daki Seyir FM’de, Marmara FM’in eski genel yönetmeni Davut Aksu kardeşimin iftar programına dâveti üzerine sohbetin bir kanadı olarak iştirak ettim. Birkaç aydır mikrofondan uzak kalmanın susuzluğunu giderdim. Çok zarif ve kibar bir entelektüel olan Davut Aksu kardeşim üç beş kelimelik bir soruyla önümü açıyor ve benim yetmiş yıllık ömrümün birikiminin Ramazan ve eski günlerle alakalı olanlarını radyonun dinleyicilerine naklimi sağladı. Gelen tepkiler hayli olumlu oldu. İHH’nın bir görevlisi Burkina Faso’dan radyoya bağlandı ve bizleri olsun, dinleyenleri olsun bilgilendirdi. İHH’nın insanlığa ve İslâmlığa muavenetini duyurmuş oldu. Bâzı hayır derneklerinin tam hedefe alındığı zamanda bu bilgilendirme, kararan gönüllerde bir açılma sağladı diyebilirim.
GELELİM HİLÂL TV’YE
Olcay Bey aramıştı, 14/Eylül/Pazar günü “İftar Saati” adlı programa dâvet için. “Hay hay” dedim. “Kimle yapacağız?” diye de sormamıştım. Ebe hanım eşim, “Sayın Noyan yapıyor o programı” demişti. Cuma günü Olcay Bey bir aksilik olup olmadığını kontrol için aradığı zaman soruverdim, “Kimleyiz?” diye. Baktım ebe hanım haklı çıktı. Takdirkârı olmaktan bahtiyarlık duyduğum Hacı Münib Engin Noyan Beyefendinin galiba bir buçuk yıl evvel okuduğum, “Hikâye-i Bilâl Aşk Yollara Düşünce” adlı romanını bir daha gözden geçirme suretiyle huzurlarına hazırlıklı gittim. Hem de kitabı da yanıma alarak. İmzalatırım diye. Kırmadılar. Hakketmediğim güzel ifadelerle ihda buyurdular kaligrafisine hayran olduğum imzalarıyla. Yüz yılı aşmış İstanbullu iki ailenin Hasırcı ve Noyan’ı her şeyi programa alıp kaynattık. Hele, eski futbolculardan bahsederken, ‘Mikro Mustafa’ dediğimde, Sevgili Noyan, gökyüzünde çarpışan bulutların çaktıdığı şimşekten sonra kulağımıza ulaşan gökgürültüsü gibi bir sesle gümbürdetti ortalığı. “O bizim milli kahramanımız der babam, çünkü Yunanlılara gol attı ve benim de her Cuma birlikte namazı eda ettiğimiz büyüğümdür” dedikten sonra, “Üstadım, mikrofonlara zarar gelmeyeceğini bilsem fırlayıp sizi kucaklayacağım” iltifatıyla bendenizi bahtiyar kıldı. Programın teknik yapımcıları bizleri tebrikten kendilerini alamadılar. Ben kendilerine, “Milli Görüş Dâvasında Recâi Kutan” adlı kitabımı hediye ederken, Münib Engin Noyan beyefendi de bendenize, Mustafa İslamoğlu’nun emeğinin mahsûlü “Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meal ve Tefsiri” ile iki ayda bir yayımlanan “Hayatın İnşası İçin Kur’anî Hayat” isimli dergiyi yediğimiz iftarın diş kirası olarak lutfettiler.
DÜNYA ŞEHİDLERİ SERLEVHASI
Geçtiğimiz günlerde, “MPL TV”de “Hazır Kıta” programında sevgili Hakan Yılmaz Çebi ile Çanakkale şehidlerini ve ervahın yâni şehid ruhlarının Ada’ya vurduğu mânevi güç damgasını konuştuk.
Biz konuşmamız esnasında, Çanakkale şehidlerinin ‘Meçhul Asker’ mesabesine çekilmesine muteriz olduk. “Bizde meçhuliyet yoktur. Milletimiz, askerinin ve subayının adını Mehmedçik olarak koymuştur. Bizde meçhul asker yok, Mehmedçik var ve bunlar hem boyunlarında künye taşıyan hem de tekmil verirken, ‘Mehmed oğlu Ahmed Sakaryalı, 1941 doğumlu 58. Alay 3. tabur, 1 bölük erlerinden’ diye künyesini sayar” dedik.
Sevgili Hakan Yılmaz Çebi evlâdımız, mü’min ve vatansever bir insan olarak birkaç gün evvel Avukat Hasan Yeşilyurt Beyefendi ile Gelibolu’da, bir ismi de “Yaşayan Ölüler” sahasını ziyaret etmişler. Bölgede çok yakın bir zamanda cereyan etmiş orman yangınında meydana gelen hasarı pek kederdide olarak müşahade etmişler.
Bu yangınların inşallah kirli bir maksada müstenit olmamasını temenni ediyorlar. O bölgelerde şühedanın mühürlerini kazımaya veya İslâm ruhiyatının anlayışına mugayir tarza sürükleme düşüncesi yatmıyor olduğuna inanmak istediklerini belirttiler.
Değerli okurlarım, elbette ki bütün Nebî’ler, Allah(c.c) onlarla ne gönderdiyse onu getirdiler. Kendilerinden bir şey katmadılar. Çünkü her biri sâdık haberci idiler. Ne var ki; o Nebî’lerin ümmetlerinin ileri gelenleri; sâdık haberleri, Siyonizmin Kabalist öğretisi içinde tahriften çekinmediler. Elbette ki, o şehidlik kavramı Hz. Peygamber’de ikmâl olunan İslâm dinindeki şehidlik müjdesi, mülga dinlerde bulunamaz. Dolayısıyla, Bedir öncesinin şehidleri, Hz. Sümeyye(r.anhüma) olmak üzere o günden bugüne kadar ve bundan sonra da İslâm olan şehadet şerbetini nûş etmişlerin, hükmü kalmamış din mensuplarının ölüleriyle aynı kefeye konmaları mânasına gelecek olan ara başlıktaki tavsif, Müslümanlarca, makbul ve mergup olamaz.
Bütün bunların yanında, materyalistlerin dahi şehidlik kavramını ileri süren dinleri retle birlikte şehidlik kavramını kabul etmesi, aslında kendisinin inandığı materyalizmin de inkârı demektir. Bunu şöyle söylemek kâbil olur ki; Yûnus Emre bize yol gösterir: “Yolun varmazsa Muhammed’e (s.a.v) kalktı kervan kaldın dağlar başında”.
Fiemanillah.
Tel. irtibat: 0542 497 03 27
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.