Bayramlar Bayramımız Olsa Bari
Bayramlar, ameli karşılığında Müslüman’a gül bahçesinden bahşedilen ilahı kaynaklı bir demet mükâfattır.
Bayramlar kadehler değil, gönüller işidir...
Hele de şeker bozuntularının yonttuğu kılıf hiç değil...
Yıllarca bu bayrama “Şeker Bayramı” diyenlerin niyeti; adını, rengini, endamını İslam’dan alan ne varsa unutturmak... Müslüman’ı asimile etmek...
Bir adet şeker veya ağza sürülen bir parmak bal...
Menfaati gören gidiyor, koltuğu kapan hemen saf değiştiriyor.
Bu halimizle bayram sabahları nasıl olur bilmemem ki!
30 gün yemeden içmeden sabretmek Müslüman’a has bir meziyet. Ama bir milletvekilliğine fit olanları da bayramlara nasıl izah edeceğiz?
Suriye için, Gazze için, Doğu Türkistan zulmü için ne diyeceğiz?
Ruhunda ibadet aşkı olmayanlar bizi anlayamazlar...
Kulakları var duymazlar, kalpleri var hissetmezler... Gözleri var görmezler...
Bu söylediklerimin her biri bir kelam…
Allah (cc) kelamı...
Şimdi de IŞİD mantığı bayramın bidat(sonradan dine dâhil etme) olduğunu ileri sürmek suretiyle bayram sabahlarının tadını kaçırıyor...
Bayram madem bidattir, yas nedir, acı nedir, keder nedir?
Bu uğursuz İslam âleminin yok mu sabahı?
Ancak roketlerin, bombaların dinmesi halinde bayramlar Müslüman’ın sevgilisine kavuşma günüdür. Değilse, kan damlar yüreğimize...
Bebekler feryat eder, analar acılar içerisinde... Tüm olumsuzlulara rağmen 30 gün nefis terbiyesi hitamında “saatler ola” mı desek, yoksa sokaklara fırlayarak insanlarla tokalaşsak, mezarlar ile hastaları ziyaret etsek, kucaklaşsak...
Borçluya halini sorsak...
Düşeni, yara alanı, evinden barkından sürgün edilenlerin yangınını itfaiye erleri gibi söndürmeye mi koşsak? Hiç olmazsa bu sabah ekşiyen yüzümüze nur gelse...
Gülsek, hal hatır sorsak, kucaklaşsak...
Aramızdaki fitneyi, ayrılıkları, bir guruba veya bir cemaate has amellerimizin riyakârlığını o mutlu sabahlara takdim edemeden dünyamıza ne diyeceğiz?
O yüz ki bayram yüzü değil, utanan yüzdür...
Her köşesi kan ve intikam kokan İslam âleminin umursamaz tuzu kuruları.
Alışveriş çılgınları...
Cemaatçisi, mezhepçisi, ırkçısı, zurnacısı...
Bu arenada Allah (cc) bizim yüzümüze nasıl bakar?
Yürür müyüz, düşer miyiz?
Bizim çarşılarımız hiç yok satmıyor, hep var satıyor...
Suriye, Irak, Filistin çarşılarına füzeler düşerken en muhteşem saltanatımızla, en doyumsuzluğumuzla Medine’ye vardığımızda Allah Resulü’ne (sav) ne diyeceğiz?
“Yollarında yollarında Medine’nin yollarında...” desek olur mu?
Kim bilir o mübarek elini belki de çoklarımıza uzatmayacak.
Yüzümüze gülerek bakmayacak...
O halde biz yine mi bu sabahlara bayram diyeceğiz?
Evet, dostlar ne diyeceğiz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.