Vakit kim, siz kim?.. Vakit kim, alayınız kim?..
Yıllar önce… Zamanın, Emlak Bankası Genel Müdürü Şükrü Karahasanoğlu’nun peşine düşmüşüz…
Onun döneminde, “tefeci”nin birine, inanılmaz faiz oranıyla ve kamu alacağını “şişirilmiş teminatlara” bağlamak suretiyle milyonlarca dolarlık kredi verildiğine dair bir ihbarı değerlendirerek, muazzam sonuçlara ulaşmışız!..
Peşine düştüğümüz yönetim, “işi bitirmek üzere olduğumuzu” anladığı noktada davet etmiş bizi.
Sadece “Vakit” ruhunun reddedebileceği kadar büyük “ilan” teklifinde bulunmuş…
Biz o zaman, dal gibi bir istihbarat şefiyken… Kafadan reddetmişiz!..
Ve hatta teklifte bulunana, “hakaret” yüklü ifadelerle karşılık vermişiz!..
•
Herhangi bir gazetenin istihbarat şefi böyle bir teklif almış mıdır acaba?..
Daha da önemlisi; “gazete yönetimine” güvenerek, “hakaretlerle reddetme” cüretini (!) gösterebilmiş midir!..
Öyle ya; teklif sahibi, “yukarıyı” arayıp da, laflarına bin katarak, “gazetemize gösterdikleri alakadan dolayı böyle bir yaklaşımda bulunduklarını ve muhatap oldukları hakaretler karşısında şaşkına döndüklerini” filan söylese!.. İşinden olmaz mısın!..
Hayır, olmazsın!.. O gazete “Vakit” ise; Genel Yayın Yönetmenin Mustafa Karahasanoğlu’na gider… Durumu anlatır… “Böyle bir teklifte bulunabilmeye cüret ettikleri için şu tepkiyi verdim” dersin!..
Alacağın karşılık “on maaş ikramiye”den değerlidir: “Allah Razı olsun!..”
•
Emlak Bankası hadisesinin devamı mı?.. Teklif-meklif, hiç!..
Patlatmışız manşetleri: Emlak Bankası Skandalı (1) Emlak Bankası Skandalı (2), Emlak Bankası Skandalı (3)…
Bir de takip gerek… Atlamışız, Ankara’ya… Başbakan Çiller’e ulaşıp…
“Konunun sonuna kadar takipçisi olacağımızı” söylemişiz!..
•
O günlerde, inanın; muhabir arkadaşların tamamına yetecek kadar daktilomuz, masamız bile yoktu!.. Bir grup, “yemek masasının” etrafında çalışırdı.
Ben ve muhabir arkadaşlar… “Dörde dört” bir odaya doluşurduk.
•
Fotoğraflarımızı “piyasada” bastırırdık. Sık sık fotoğrafçı değiştirirdik; her seferinde “baskıyı daha ucuza yapan”ı bulduğumuz için!. Daktilo ile yazdığımız haberler, yukarıda dizilirdi. Haber kağıtlarımız her gün geri gelirdi… İşi bitmiş tarafa “çarpı” atar, “öbür yüzü” kullanırdık!..
Mecburduk buna!.. İsteseydik; “bir eli yağda bir eli balda olanlar” arasındaki yerimizi “şak” diye alırdık…
Bunun için çaba göstermemize gerek yoktu ki…
Tekliflerin “onda birini” değerlendirsek.. “İhya” olurduk!..
•
Yüzlercesinin arasından öylesine seçtiğimiz “Emlak Bankası hadisesi”ne dönecek olursak…
Dönemin Başbakan’ı Çiller uyarımız üzerine, “murakıpları” harekete geçirdi… İncelemelerden sonra… Haberlerimizin doğruluğu tescillendi… Ve Genel Müdür değişti!..
Yeni Genel Müdür; şu anda Aydın Doğan’ın gazetesinde yazarlık yapan Aydın Ayaydın idi…
Bir gün telefon aldık… Bizi davet ediyordu!..
Gittik… “Teşekkür ediyor”du!..
“Niçin” dedik…
“Bu göreve gelmemde biraz da sizin payınız var!..”
Biz “eskisinin” devrilmesine vesile olduk ya... Yenisine yol açılmış oldu haliyle...
-Eeee?..
Dedi ki Sayın Ayaydın: “Ne kadar hassas olduğunuzu biliyoruz. Biz de böyle arkadaşlara saygı duyarız. Bakın, size hakkınız olmayan bir şeyi teklif etmiyoruz. İncelettik, bizim banka çoğu gazeteye ilan veriyor ama sizi es geçiyormuş. Bu haksızlıktır. Ben bu haksızlığa müsaade edemem!.. Sizi de ilan listesine alalım.”
Bu da büyük teklifti!.. Zamanın “en çok ilan veren” Bankası, “sürekli ve muazzam gelir” vaadinde bulunuyordu…
Otomatiğe bağlanmış ilanlar; şakır şakır gelecek!..
Onca sıkıntı çekiyoruz ya; ortada bir “haber pazarlığı” filan gibi bir durum da yok…
“Tüh!..”
O anda aklıma geliverdi: “Bizim gazete banka ilanı almaz ki!..”
Ayaydın “pratik adam”dı…
“Olsun” dedi: “Biz de konut ilanlarımızdan veririz, o da haram değil ya!..”
Böylesine “rahatlatıcı” bir model sunulunca… “Tamam da, bu ilanlar hiçbir zaman aleyhinizdeki haberleri önleyemez!..” dedim…
Gülerek, karşılık verdi: “Öyle bir talepte bulunmayı, zül sayarım!”
•
Biz o gün, “Reklamcımız gelir, sözleşmeyi yapar” diyerek çıktık oradan… Ve.. Doğru, Genel Yayın Yönetmenimiz Mustafa Bey’e gittik… Bu “meşru” teklifi anlattık...
Nasıl bir karşılık gelmiştir dersiniz… Evet, aynen şöyle: “Bak, Serdar… Bir dizi haber yapmış ve önceki genel müdürü devirmişsin!.. Bugün de teklif geliyor!.. Sen de, iyi niyetle, ‘sıkıntılarımıza derman olur’ diye ve hiçbir pazarlığa girişmeksizin kabulden yana oluyorsun. Ancak, ben bu gazeteyi bunun için çıkartmıyorum!.. Öyle gazetelerden var!.. Onlar gibi olacaksam, benim gazete çıkartmamın ne mânâsı var!..”
•
Niçin saklamalı; ben bu karşılığı aldığımda; “Konut ilanının sakıncası ne ki? Adam bir şey istemedi ki, biz bu anlayışla daha çoook sıkıntı çekeriz!..” diye düşünmüştüm…
Aradan uzun yıllar geçti… Bu uzun yıllar içinde, hangi medya grubunun nerelerden beslendiğine, nereleri hortumladığına, ilan kapabilmek için ne şantajlarda bulunduğuna, ne kirli ilişkilere bulaştığına dair binlerce belki de onbinlerce haber yapıldı…
Ve bugüne kadar “Vakit” gazetesi hakkında “bu tür akçeli işlere” dair bırakın bir “tespiti”; bir “iddia”yı bile gündeme getiren ol-a-madı!..
Bunca düşmanımız var; derin güçler her adımımızı takip ediyor…
Bir bulsalar ki; şu veya bu şekilde bir yerlerden “para” götürmüşüz...
Nasıl da kullanırlar!..
•
Kim nereden ne yemiş!..
Vakit, bütün bunların dışında!..
Bize ne derler?.. Ne diyecekler?
“Şeriatçı” derler!..
-Şükürler olsun”
-Elhamdülillah!..
•
Bu böyle olduğu halde; “Ergenekoncu yatağından” bir adam, “Vakit eşittir Nakit” diyerek saldırmış!.. Yazının hiçbir yerinde VAKİT’in herhangi bir yerden herhangi bir menfaat elde ettiğine dair iddia yok!.. Nasıl olsun ki, yok!..
Buna rağmen, “kafiye”nin hatırına, “Ergenekoncu yatağından” Vakit’e saldıran “o adama”…
“Çevresindeki diğer adamlar da” işin içine girsin diye…
Başlıktaki ifadeyle hitap ediyorum: “Vakit kim, alayınız kim!..”