Akilleri Gören Var mı?
Gözler arıyor kendilerini… Neredeler…
Halbuki çok değil, adına çözüm dedikleri süreçle birlikte bölgelere dağılmışlardı.
İçlerinde kimler yoktu ki; sinema oyuncuları, şarkıcılar, yazarlar… Eskimiş yıldızlar; aktrisler, artistler…
Hepsi terörü çözmekte kararlıydı! Kendilerine ezberletilen metinlerde devleti suçluyorlar, eskinin yöntemleriyle terörün çözülemeyeceğini, 90’lı yıllarda çok büyük hatalar yapıldığını, bölge halkının unutulduğunu söylüyorlardı.
Solcusu, İslamcısı, Kürtçüsü, liberali, sinemacısı, şarkıcısı, hukukçusu hepsi bir aradaydı…
Kitlesi daha önceden belirlenmiş topluluklara panel düzenliyorlar, “devlet nerede hata yapıyor, bu iş nasıl çözülür” diye sorduktan sonra, tiyatro sahnelenmeye başlıyordu.
Kurgulanmış oyunda; terör mağdurlarına, şehit ailelerine, gazilere, askere söz hakkı tanınmıyordu. Toplantılara bir şekilde girip “Biz bu ülke için canımızı ortaya koyduk, evlatlarımızı şehit verdik, gazi olduk” gibi sözler söyleyen şehit yakınları salondan apar topar atıldılar.
Tabi bu sırada kameralar kayıttan çıkıyor, kitleye “akillerin halkla sıcak temaslar kurup, ikna turlarında başarılı olduğu” yolunda yapay haberler üretiliyordu.
Kanallar bangır bangır yayın yaptı. Her yönden bir propaganda, her taraftan süreci destekleyen mesajlar üretildi.
Kitle iletişiminin kontrol altına alındığı düşünüldü.
Ortalıkta kurgulanmış bir senaryo, güçlü iletişim araçları ve yönlendirilebilir bir kitle vardı.
İstedikleri gibi konuşuyorlar, istedikleri gibi çalıp oynuyorlardı.
Hedef belliydi, amaç açıktı ama söyleyemiyorlardı.
“Kardeşim biz PKK’nın haklı olduğunu düşünüyoruz” dememek için bin dereden su getiriyorlardı.
“Yahu kardeşim bu adamların barışla işi olmaz, ellerinde silah var, sadece dağda değil, yolda, sokakta, kampüste varlar” dediğinizde sizi “çözüm süreci sabotajcısı” ilan edip, terörden nemalananlar olarak tanıtıyorlardı.
***
Ancak işler istedikleri gibi gitmedi.
Onların “çözüyoruz” dedikleri sorun “çözümsüzlüğe” doğru gitti.
Süreç ellere, yüzlere bulaştı…
Akiller gemiden atlamaya başladı. Bazıları partiye girip vekillik kaptı, bazıları da HDP’nin tarafına geçti.
Kendi ayağına kurşun sıkan bir gerçek ortaya çıktı.
Akiller bir yandan, medya bir yandan, çözüm sürecinin normalleştirdiği terör bir yandan el ele HDP’yi Meclis’e taşıdılar.
Şimdi gelin işin içinden çıkın diye feveran edip, gerekirse erken seçime gideriz deniliyor.
***
“Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın” diyen Mehmet Akif Ersoy’u iyi idrak edemediğimiz ortada.
“Çözüm süreci” nedeniyle ülkenin gündemi yine örgütün dertlerine, taleplerine odaklandı.
Gazete manşetleri, haber bültenleri, tartışma programları konunun üzerinde durdu. Hal böyle olunca sokağın sesine uzak kaldık.
Kendisine uygun kaldırım, yol, araç bulamadığı için evinden çıkamayan engellilerin sorunlarını dile getiremedik.
Okullardaki eğitim sisteminin çarpıklığını konuşamadık.
Devlet dairelerindeki hantal bürokratik işlemleri hızlandırmayı düşünemedik, yolsuzluk iddialarını göremedik.
Sürekli olarak, terör, terör, terör… Artık gına geldi.
***
Vatandaş olarak sorulması gereken bir soru, yeniden seçimlere gidildikten sonra:
Çözüm denilen güvenlik zafiyeti sona erecek mi?
Garabet haline gelen diplomatik hamleler düzelecek mi?
Birbirine düşman gibi bakan toplum normalleşecek mi?
Terör hakkında fikrini söylemeye korkan vatandaşlar “hain” ilan edilmekten kurtulacaklar mı?
En yakın çözüm, devlet kurumlarının görevine dönmesi, işlerini yapmasıdır.
Medyanın da bunu artık anlaması gerekiyor.
Türkiye’nin tek sorunu siyaset değildir.
Güvenlik, ekonomi, barınma, eğitim sorunları büyüyor, nitelikli bir nesil yetiştiremiyoruz.
Türlü araçlarla yarınlarımız zehirlenirken, terörü gündemimizden artık çıkartmalıyız.
NOT: Değerli okuyucular, Vahdet’in çıktığı 15 Aralık’tan beri yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Bana 15 gün müsaade, gelince görüşmek dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.