Kur’an’da İftira Olgusu
Kur’an’da en büyük kötülüklerden biri “iftira” konusu bir çok ayette geçer.
İftira, hakkın yerine batılın ikamesidir. Gerçeğin saptırılması, suçsusuz suçlanması, suçlunun hedef saptırmasıdır. İzi kalacak pis bir çamurdur.
İftira, Kur’an-ı Kerim’de hem ahlaki ve sosyal boyutta; hem de inanç boyutunda büyük bir suçtur, günahtır.
Kur’an’da uydurmak anlamında “iftira” kelimesi geçtiği gibi, iftira anlamında “ifk” kelimesi de geçer.
Sahte ilahlar uydurarak onların Allah’ın ortakları olduğu iddiası Allah’a karşı yapılmış bir iftiradır. Allah’ın hükümranlığında onların hiçbir ortaklığı söz konusu değildir. Allah muhtaç değildir. Onlar da güçlü ve ilahi vasıflara sahip değillerdir.
“Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz, bunun dışındakilerden dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (4/Nisa, 48) ayeti, iftiranın inanç boyutuna örnek teşkil eder.
“Kim de bir hata veya günah işler sonra da onu bir suçsuza atarsa, o, iftira ve büyük bir günahı yüklenmiş olur.” (4/Nisa, 112) ayeti ise sosyal ve kriminal alanda bir iftiraya örnektir.
Kur’an’da “iftira” kelimesi daha çok inanç alanıyla ilgili olarak geçiyor. İşte bunlardan bir kaçı:
“Allah hakkında yalan uyduran, yahut ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Zalimler kesinlikle kurtuluşa eremezler.
O gün onların hepsini toplayacağız; sonra da Allah'a şirk koşanlara diyeceğiz ki "İddia etmiş olduğunuz ortaklarınız nerede?” (6/En’am, 21-22)
“Allah'ın yarattığı ekin ve hayvandan Allah'a bir hisse ayırıyorlar, akıllarınca:
Bu, Allah'ındır, bu da ortak (koştuk)larımızındır, diyorlar. Ortakları için ayırdıkları Allah'a verilmez; ama Allah için ayırdıkları ise ortak (koştuk)larına verilirdi. Ne kötü hüküm veriyorlar!
İşte böyle, onların (taptıkları) ortakları, müşriklerin birçoğuna kendi evlatlarını öldürmeyi güzel gösterdi. Onları helake sürüklemek ve dinlerini karma karışık etmek için. Eğer Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyleyse onları, uydurdukları ile baş başa bırak!
Zanlarınca: “Bu hayvanlar ve ekinler yasaktır. Dilediğimizden başkası bunlardan yiyemez; (bunlar ise) sırtlarına yük vurmak haram olan hayvanlardır.” derler. Allah'a iftira ederek, hayvanları (keserken) O'nun adını anmazlar. Allah, onları uydurdukları şeyler sebebiyle cezalandıracaktır.” (6/En’am, 136-138)
“Beyinsizlikleri yüzünden, cahilce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram sayanlar, mutlaka hüsrana uğramışlardır. Onlar sapmışlardır, zaten doğru yolda değillerdi.” (6/En’am, 140)
Allah hakkında yapılan iftiraları ikiye ayırabiliriz. Bir kısmı Allah’ın zatı ve sıfatlarıyla ilgili, O’nu yanlış tanıma konusunda yapılan iftiralar; bir kısmı ise, Allah’ın hükümleri ile ilgili. İnsanların hayatlarını çekip çevirecek dini kurallarla ilgili yapılan iftiralar. Allah’ın emretmediğini “Allah emretti” demek, Allah’ın tahsis etmediğini “Allah tahsis etti.” Demek bu tür iftiraya örnektir.
Allah’ın yeryüzünü emanet ettiği insanoğlu, bazen iktidarı ele geçirmek bazen de elindeki bu erki başkalarıyla paylaşmamak için, Bizans Entrikaları türünden, siyasal amaçlı, akıl almayacak iftiralara başvurur. Kur’an’da Hz. Musa’nın dilinden Firavun ve çevresine bu konuda şu uyarı yapılıyor:
“Firavun döndü ve bütün hilelerini topladı, sonra geldi. Musa onlara:
Yazıklar olsun size! Allah hakkında yalan uydurmayın. Sonra bir azapla sizi yok eder. Elbette safsatacı iftira eden, hüsrana uğrar.” (20/Taha, 60-61)
Kendilerini Allah’ın gölgesi, Allah’ın seçtiği üstün yöneticiler, diğer insanları kendilerine hizmet etmek için yaratılmış varlıklar olarak gören anlayış, kendi çıkarlarına Allah’ı alet etmeye çalışan ve insanların masum duygu ve inançları üzerinden sömürü çarkı oluşturan zalim iftiracılardır.
Ellerine geçirdikleri televizyon kanalları, gazeteler ve diğer kitle iletişim araçları ile insanları manipüle eden zalimler, uydurdukları ahlaksız senaryolarla istediklerini rezil, istediklerini vezir ederler. Bu güç ve suç odakları sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve ahlaki alanda sürekli iftira üretip, toplumun ve insani değerlerin temeline dinamit koyarlar.
Allah’ın kendisine yapılan iftiralar gibi Allah’ın masum ve suçsuz kullarına yapılan iftiralar da Allah’ın gazabını ve şiddetli azabını celbeden iftiralardır. Hz. Aişe (r.a.) ye yapılan iftira Kur’an’ın sosyal alanda, Müslümanların iftira karşısında tepkisini ve iftiraya verilecek cezayı belirlemesi açısından önemlidir.
“Namuslu kadınlara iftira atan sonra da dört şahit getiremeyen kimselere seksen değnek vurun. Ve bir daha onların şahitliklerini kabul etmeyin. İşte onlar fasıklardır.” (24/Nur, 4)
“O iftirayı yapanlar içinizden bir topluluktur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın. Aksine o, sizin için hayırlı olmuştur. Onlardan her biri için günah olarak kazandıkları şeyler vardır. En büyük azap da onlardan elebaşılık yapanadır.” (24/Nur, 11)
Suçun tespiti “iddia” ile değil; “delil” ve “şahit” ile sağlanır. Sağlam bir delil ve şahitler olmadan suçlama, iftira kapsamına girer. İftiranın topluma açacağı yaralardan ve zararlarından korunabilmek için, sağlam bir belgeye dayanmayan kuru iddialara itibar edilmemesi gerekir. Çünkü onlar Allah katında yalancı konumundadırlar. Bile bile böyle bir iftirayı yayanlar dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir.
İşte Kur’an’ın hükmü:
“İftira atanların da dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki onlar, şahitleri getirmediler, o halde onlar, Allah katında yalancıdırlar.
Eğer Allah'ın size dünyada ve ahirette iyilikleri ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu iftirada size büyük bir azap dokunurdu.
Hani siz, onu dilinize dolamış ve hakkında bir bilginiz olmayan şeyi ağzınızda söylüyordunuz. Siz onu önemsiz sanıyordunuz. Oysa o, Allah katında çok büyük öneme sahiptir.
Onu duyduğunuz zaman "Bu konuda konuşmak bize yakışmaz. Haşa, bu büyük bir iftiradır." demeniz gerekmez miydi?
Eğer mü’min iseniz, böyle bir şeye bir daha asla dönmemeniz için, Allah size öğüt veriyor.” (24/Nur, 13-17)
“Namuslu, hiçbir şeyden habersiz mü’min kadınlara iftira atanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlara büyük bir azap vardır.” (24/Nur, 23)
İftira bir aldatıştır, bir sahtekarlık ve haksız yere suçlama, insanları yanlış yönlendirme, zulüm ve baskıdır. Allah da iftiracı kimseyi toplumdan soyutlayarak insanlara olabilecek zararlarını önleme ve etkisizleştirme yolunu gösteriyor.
İnsan, kızgınlık ve düşmanlık duygularında kontrolden çıktığı zaman karşısındaki hasmını olduğu özellikleriyle, işlediği suçla değil; kafasında uydurduğu senaryoya göre mahkum eder.
Bilgi ve belgeye dayalı bir yargılama yerine, karalama, çamur atma ve farzetmeye dayalı bir tanımlama geliştirir. Önyargılarıyla mahkum eder. O zaman insan, bir anda çalmadan “hırsız”, ahlaksızlık yapmadan “fahişe”, öldürmeden “katil”, inkar etmeden “kafir” oluverir.
İnsanların kızgınlık anlarındaki sövgüleri de bu türdendir. Öfkesinden çatlayan birisi, hasmını olduğu gibi algılayamaz, onu önceden kafasında belirlediği yere oturtur. Yada ona daha çok zarar verebilmek için açar ağzını yumar gözünü …
İftira tek yönlü olduğu zaman bir yıkım ve yok ediştir. Karşılıklı olduğu zaman kaostur. Artık gerçekler iki taraflı iptal edilmiş ve gerçekdışı, hayaller gerçeğin yerini almış, güven ve huzur kaybolmuştur.
Hem bireysel anlamda; hem de toplumsal anlamda bu tablo bir yıkımdır. Enerjinin heba edilmesi veya bombaya dönüşmesidir. İftiraların ağında hiçbir toplum huzur ve mutluluğa erişemez. İftiracıların o an için kârlı çıkmış olma görüntüsü gerçeği değiştirmez. İftira ve entrika çemberindeki bir toplum hüsrana uğrar. Her alanda kaybetmeye mahkum olur, hiç kimse yarına güvenle bakamaz. Hiç kimse yarın kendi aleyhinde benzer bir kampanya başlatılmayacağından emin olamaz.
İftira, bir bumerang gibidir, sonunda atanı vurur. Haksız yere başkasını yok etmeye çalışanı Allah helak eder.
Sözümüzü Yüce rabbimizin bir ayetiyle noktalayalım:
“De ki: Ey hâkimiyetin yegâne sahibi Allah'ım, mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çekip alırsın, dilediğini yükseltir/aziz kılarsın, dilediğini de alçaltır/zelil edersin. Bütün hayır senin elindedir, şüphesiz senin her şeye gücün yeter.” (3/Âl-i İmran, 26)