Bu Yangını Nasıl Söndürebiliriz?
Çok zor bir çağda yaşıyoruz. Hele içinde yaşadığımız günler, din ve medeniyetimiz adına biz Müslümanlar için çok sorumluluklar yükleneceğimiz günlerdir. Büyük bir sınavın içindeyiz. Konu; “biz ve din”. Din, yani İslam.
Din deyince dört ana başlık altında incelemek, işi kolaylaştırabilir: İman, İbadet, Muamelât – hukuk ve Ahlak.
İslam dini hayatın tamamını kaplamış ve kapsamış, dinin dışında kalan boş bir alan bırakmamıştır. Bu yüzden “insan laik olamaz” denir. Çünkü her ne yaparsa yapsın, o yaptığı iş, dinin sekiz hükmünden birisine girer. Yani yaptığı ya farzdır, ya vaciptir, ya da sünnettir, müstehaptır. Bunlar, şiddeti derece derece düşen fakat yapılması istenen işlerdir.
Veya kişinin yaptığı ya haramdır, ya mekruhtur, ya da müfsittir ki bunlar da çoktan aza doğru bir şiddetle terki istenen, yapılması yasaklanan işlerdir. Bunun dışında son bir hüküm vardır. O da mubahtır ki yapılıp yapılmaması serbest demektir.
Bu sözümüz neyi anlatır?
Anlattığı şudur: Dinin hükmü dışında bir hayat yoktur ve bu yüzden laiklik veya sekülerizm, Müslüman için bir değeri olmayan, ancak inkar/küfür anlamı ifade eden kavramlardır. Bu yüzden sosyalizm, komünizm, faşizm, kapitalizm de ancak inkar getiren kavramlardır. Bize bir değer ifade etmez.
Dindar insan, bütün bunları bilen ve kendisiyle ilgili emir, tavsiye ve teşviklere dikkat ederek yaşayan, yasaklanan haramlardan ve mekruhlardan kaçınan, ahlakını güzelleştiren, erdem ve faziletlere uyarak kendisine, ailesine ve toplumuna faydalı olmaya çalışan insandır. Sorumluluğunun iki ucu vardır, biri kendisi için, diğeri bütün insanlık için.
Bunun gerçekleşmesi için hiç şüphesiz büyük bir gayret ve çaba gerekir. Çünkü dini öğrenmek başlı başına ciddi bir iştir. Öğrenilenleri uygulamak da öyledir. Çünkü özellikle de bugün bunun önünde çok büyük engeller vardır. Bunları aşarak nefsi temizlemek ve kalbi arı duru hale getirmek, eskilerin “mücahede” ve “cihadı ekber” dediği büyük bir çaba ve gayreti gerektirir.
Ancak dünya hayatında sağlıklı, başarılı, uyumlu ve mutlu olabilmek, böylece ahiret hayatında da korkusuz ve kedersiz olarak sonsuz bir saadeti yakalayabilmek için, böyle olmaktan başka bir yol da yoktur. Ahlaksız ve erdemsiz insanlar hem bu dünyada, hem de öbür dünyada asla mutlu olamazlar. Acı, ızdırap ve azap dolu zor ve zahmetli, hatta korkunç bir hayat yaşamaya mahkûmdurlar.
İşte bu yüzden insanlar dindar olmaya mecburdurlar. Ama bu kahredici bir mecburiyet ve mahkûmiyet değildir. Bu, insanı mutlu ve huzurlu eden, ödüllendirerek sevindiren, neticesi çok hayırlı ve yararlı olan bir mecburiyettir.
Bu yarar görmek için, iman ve ikrar yetmez. Dindarlığın gerekliliklerini de yerine getirmek lazım. Bugün, bu iki alanda, yani bilgi ve uygulamada olan eksikliklerimizi görme ve telafi etme zamanıdır.
İçinde yandığımız yangını ancak böyle söndürebiliriz.