Cemal Nar

Cemal Nar

Vazifemiz Uyandırmaktı Yaptık Çok Şükür

Vazifemiz Uyandırmaktı Yaptık Çok Şükür

Sövüyorlar, sayıyorlar, hakaret ediyorlar ve yazdığımız her yerde itibarsızlaştırmak için nöbet tutuyorlar. Yanlış yapıyorlar. Bizi daha çok tahrik ediyor, daha çok yazmaya mecbur ediyorlar. Halbuki biz vazifemiz gereği kitap çapında uyarılar yaptık, sorumluluğumuzu attık.

 Bıraksalar, biz de bırakacağız artık haklarında yazmayı. Ama her gün bir rezaletleri meydana çıkınca, sağa sola saldırmadan duramıyorlar. Çirkin ve kirli üslupları ile incitmeye devam ediyorlar. Biz de kerametleri kendilerinden menkul paralel ihanet hakkında gerçekleri tekrar tekrar yazmak zorunda kalıyoruz.

Yıllardır "İslam’ı tebliğ için yurt dışında okullar açtık " diyorlardı. Hala da diyorlar. Oraya bin bir zahmetle giden iyi niyetli öğretmenler varsa, onları tenzih ederek söylüyorum; bu iddialar yalanmış meğer. İslam tebliğ edilmemiş o okullarda. Bizzat kulaklarımla dinledim, öğretmenlerin kendileri bile namazlarını gizli gizli kılmışlar. Onu olsun göstermemişler. Bunlar nasıl İslam’ı tebliğ edecekler?

Bunu sorduğum öğretmen dedi ki, “halimizle…”

İşte halleri…

Yine “Türkçe öğretiyoruz” yeri göğü inlettiler, millî duygularımızı coşturarak ağlattılar diye. Neydi o “Türkçe Olimpiyatları” rezaleti? Kadın kız kol kola raks ederek şarkı türkü söylemeler meydanda alem içinde? Tesettürlü kızların oynaması salonlarda?

 Hele oraya Peygamberimizin teşrif ettiğini söylemeler, aman ne korkunç bir kara propaganda rezaleti idi!.. “Hoca” denilen adamın bunu ağlayarak yaptıklarına delil sayma maskaralığı… Aman Allah’ım, bu ne korkunç Peygamber istismarı?

 Her neyse, meğer o da yalanmış. Meğer Türkçe mecburi dil değilmiş. Seçmeli imiş. Mecburi dil İngilizce imiş. Bundan ötürü İngiltere’den devlet ödülü almışlar.

 Peki niçinmiş o okullar?

Orada laik, demokrat, çağdaş Batı uygarlığını benimsemiş, yani açıkçası küresel gizli güçler ve evrensel siyonizmin emrinde uşak olacak geleceğin etkin ve yönetici kişileri yetiştiriliyormuş. Yani Müslüman parasıyla Batı medeniyetine ve siyonizmin dünya egemenliğine hizmet etmek için eleman yetiştiriliyormuş. Yani çağdaş misyonerler…

Aman Allah’ım, bu ne ihanet!

F. Gülen’in sitesine bakınız. Hala orada yazılı. "Bizim laiklikle bir sorunumuz yok" diyor. Oysa laiklik Müslümanların en büyük baş belaları. Doğrudan devlet ve toplum, hatta yer yer fertlerin hayatından şeriatı ortadan kaldırıyor. Bu Gülen için sorun değilmiş.

Böyle inanırsa olacağı işte budur: Gülen’in en sevmediği şey, "siyasal İslam" imiş. Yani İslam’ın devlet olarak fert ve  toplumu idare etmesi. Ömrü boyunca bu düşüncenin aleyhine çalıştığını iftiharla söylüyor. Açıkçası o bir İslam devleti istemiyor. Oysa Peygamberimiz Medine’de ilk fırsatta devletini ve pazarını kurdu. Kendisi de bizzat devletin başına geçti. Yani peygamber olduğu gibi o aynı zamanda bir devlet başkanı idi.

İşte en büyük ihanet, içine laikliği ve demokrasiyi, yani dinden bağımsız insanın özgür düşünme ve davranma fikrini sokarak İslam'ı bozmak, tahrif etmektir. Yani Hıristiyanlığa yapılanı İslam’a yapmak ve işini bitirmek.  “Dinde reform” diye Kemalizmin yıllardır yapamadığı ihaneti yapmaktır.

İşte asıl ihanet de budur.

 Para pul işleri, alemin gizli görüntülerini çekme gibi röntgencilik, sonra santajcılık bu büyük ihanetin yanında hiç kalır. Para pul nedir ki? El kiri… Gerisi de çok. Keşke yeseler içselerdi de dini tağyir ve tahrif ile tahrip etmeye kalkışmasalar, dinin içini boşaltarak laikleştirmeye çalışmasalardı. Amerika’nın “İslamizasyon”, ya da “ılımlı İslam” diye içi boşaltılmış İslam projelerine alet olmasalardı. Keşke Vatikan’a “hizmetinizdeyiz” anlamında selam durmasalardı…

Bu büyük ve beynelmilel işleri alt tabadaki avam nerden bilecek? Akılları havsalaları almadığı için de açıkladığımızda bize düşman oluyorlar. “Yahu ne diyor bu adam?” diye azıcık düşünmüyorlar. “Bu ne büyük iftira” diyerek gerçeği ıskalıyorlar. Hoca dedikleri adamın yanlış yapabileceğine hiç ihtimal vermiyorlar. Ona karşı kayıtsız şartsız mutlak itaatı yüceltiyorlar. Oysa kayıtsız şartsız mutlak itaat, ancak Allah içindir.

Bu olayların benzeri asr-ı saadette de görüldü. Aynen peygamberimize de böyle yapıldı “Fetih gelinceye kadar” uzun bir süre. O, insanlara İslam’ı tebliğ ediyordu. Yani teşbih caizse ateşe düşmesinler diye eteklerinden tutup çekiyordu,. Fakat insanlar ona kızıyor, eteklerini pıttırıyor ve ateşe gidiyorlardı, tıpkı "aşık kelebekler, pervaneler" gibi.

 

İlâhî aşkta fena olmuşlara sözümüz yok. Kâr zarar, ne yaparlarsa Hak için olduğundan zararı yok. Ama kula aşık olmuşlara Allah uyanıklık versin.

 İyi niyetle uyarmak için yazdıklarımıza küfür ve hakaret ile karşılık vermeleri, zaten onların İslam’dan ne kadar nasiplendiklerinin açık bir alametidir. Kendilerini “muhabbet fedaileri” diye tanıtanların yaptıkları kin, nefret ve düşmanlığa bakarsanız, hatta bu uğurda İslam düşmanları ile el ele ve teröristler ile kol kola yürüdüklerini görürseniz, her şeylerinin sahte ve riya olduklarını anlarsınız.

 Arife tarif gerekmez. İşaret bile yeter. Aralarındaki iyi niyetli kardeşlerimizi uyanmaya davet ederiz. Allah şahit, biz tebliğimizi yaptık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi