R. Özdenören

R. Özdenören

Öyle bir gece

Öyle bir gece

Palyaço.. bu sözcük baymaya başladı. Sırnaşıklık.. bu konuya bulaşmayayım diyordum… Menfur bir yılışkanlıkla etrafa çamur saçıyorlar…

öyle densizliklerle kıstırıldık ki, kuytularda yakınanların, düşsel baskıdan söz edip de gerçek baskı karşısında suspus olmasına çıldırıyorum.

Uydurdukları iğrenç fıkraları dayanak yaparak insan avına çıkmaya soyunanların, gerçek baskıyı göz ardı etmesi akıllara ziyan…

Kimileri pazar yerlerinde esrarlı biçimde itilip kakılmaya çalışılıyor. Bunlar, sineye çekiliyor..

Fakat nereye kadar?

Eğer günün birinde bu alçaklarla karşı karşıya geleceksek, ben hazırım.

Bu mudur istenen?..........

Bu gece kar yağmıyor. Oysa eskiden böyle gecelerde kar yağardı. Kentin, aklı başında sayılan orta yaşlı sakinleri bile, karlı havalarda maytap seyretmek için kentin görkemli alanlarına koşuştururdu.

Penceremden dışarısını seyrediyorum.

Sokaktan bir köpek sürüsü savuşuyor. Aç oldukları anlaşılıyor. Kör, ayaz karanlıkta rahvan bir koşuşla sokak aralarına dalıyorlar. Birazdan havlamaları kentin iç karartıcı berrak göğüne yerleşecek.

Ocağın odunları çıtırtıyla yanıyor.

Gök apaçık. Ellerimi uzatsam yıldızlara tutunabilirim. İşte.. birisi kayıyor. Birinin yıldızı kayıyor ve aşağılara doğru süzülüyor. Biliyorum, aşağılar diye nitelenen yükselti, benim bulunduğum yere göre.. bir başka konumda ve bir başka boyutta, o yükselti, yukarılara doğru sayılabilir.

Acemi sarhoşlar, serseri takılmak isteyen aile çocukları, ipini koparmış kenarlılar, topu birden, bir arada, bir şaşkınlar topluluğu halinde yerlere serilerek, havalara sıçrayarak bağırıyor, küfürler savuruyor, mütecaviz gürültülerle zıplayıp duruyorlar…

Acaba kapı mı vuruluyor? Bir çan sesi işitmeye başlıyorum. Evet, öyle ya, kentimizin saatleri artık çan sesleriyle uyarıyor insanları. Saate bakmalıyım. Allah aşkına, saat kaç?

Odamın kapısını tokmakla zorlayan kim? Bu, kırmızı beyaz giysileriyle, bu, koyun yününden sakallarıyla ortalarda dolaşan palyaçolar da kim oluyor? Bacaları tekmeleyenler, kapıları zorlayanlar, tabutumuzun son çivisini çakmak için sabırsızlık belirtileri gösterenler.. kim bunlar?

Zamanın başına, başlangıç noktasına dönmem mümkün mü? O dönüşü deneyebilir miyim? Denediğimde, kendimi sahiden zamanın başladığı noktada konuşlandırmış olabilir miyim? Bilmiyorum. Bilmiyorum. Hiç.. hiçbir şey.. bilmiyorum.

Kendimi, o baskıcı alçakların yerleştiği uzayın boşluğundan aşağılara doğru bırakarak başlarına bir hışım gibi düşmeyi düşlüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
R. Özdenören Arşivi