“Kur'an'da başörtüsü var mı, yok mu?” tartışmasına dair

“Kur'an'da başörtüsü var mı, yok mu?” tartışmasına dair

Bir Çinliye yahut Alman'a “Müslüman kadın denince aklınıza ilk gelen şey nedir?” diye sorsanız, “başörtüsü” cevabını alırsınız. Başörtüsü 1400 küsûr yıldır Müslüman kadının alamet-i farikası. Başörtüsü takmayan Müslüman kadınlar da elbette var ve kimse onların Müslümanlığını sorgulayamaz, ama dünyanın neresine giderseniz gidin, kime sorarsanız sorun, Müslüman kadınla başörtüsünün 'özdeş' sayıldığını görürsünüz. Hal bu iken, “hoca”lık iddiasındaki bazı densizlerin sanki eski köye yeni adet getirilmiş gibi 'Bu başörtüsü de nereden çıktı?' diye sormaları ne büyük maskaralık!

Hani Milli Şef döneminin hasretiyle yanıp tutuşan “çağdaş yaşam”cı cahiller “Bizim zamanımızda başörtüsü diye bir şey yoktu, dinciler bunu sonradan çıkardı” filan diye konuşup duruyorlar ya… Bu saçma sapan lakırdıların peşine takılmayı kendilerine yakıştıran “hoca”lara yazıklar olsun!

O “hoca”lardan biri geçenlerde yine Müslüman kadınların başörtülerini çekiştirmiş; hatta, “Kur'an'da da başörtüsü diye, örtünme diye bir şey yok” demiş… Nur Sûresi'nin 31'inci âyetindeki emir? Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) bu emirden hareketle vazettiği örtünme şekli? 'Efendim, âyeti çarpıtıyorsunuz. Sünnet konusu zaten tartışmalı.' diye kestirip attığını duyar gibi oluyorum!

Bu tür mülahazalara kulak tıkayabilir, hiç oralı olmayabilirdik. Ne var ki bunlar pek çok Müslüman'ın kafasını karıştırmış bulunuyor. “Nur Sûresi'nin 31'inci ayetinde geçen 'humur' kelimesini hep 'başörtüleri' diye çeviriyorlar, ama aslında bu kelime sadece 'örtüler' demekmiş. Ayette 'baş' geçmiyormuş. Sadece vücudun örtülmesi, yani giysi giyilmesi kastediliyormuş” efsanesi hızla yayılıyor…

Bu efsaneden etkilenenlerin dikkatine:

Mustafa İslamoğlu hocamızın “gerekçeli meal-tefsir”inde konuyla ilgili nefis bir açıklama var. Birazdan beraber okuyacağız inşaallah. Ama önce, sözkonusu âyetin (Nur/31) konumuzla ilgili kısmını hatırlayalım. Meâlen: “Mü'min kadınlara da söyle, bakışlarını (yasak) olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar, cazibe ve güzelliklerini, bunlardan görünen kısımlar dışında, (kamuya) açmasınlar, bunun için de, başörtülerini yakalarının üzerine sıkıca tuttursunlar…”

Tartışma konusuyla ilgili olarak şunları yazıyor İslamoğlu:

- Humur'un tekil formu olan hımâr, “başörtüsü” demektir. İçkiye de, aklı bürüyüp örttüğü için aynı kökten gelen hamr adı verilmiştir. (…) Bu iki kelimenin buluştuğu nokta “baş”tır. Mesela küfür de “örtmek” anlamına gelir, fakat başa değil kalbe nisbet edildiği için farklı kökten bir kelime kullanılmıştır. “İçinde neden 'baş' geçmiyor?” sorusu art niyetli değilse cehalet eseridir. Zira Arapça'da hepsi de başörtüsü olarak kullanılan burka', nikâb, lifâm, lisâm, nasif, mıkne'a ve cilbâb kelimelerinde de “baş” geçmez. Tıpkı Türkçe'deki yemeni, yaşmak, çit, yazma, bürgü, bürümcek, tülbent, eşarp, atkı ve çar'da geçmediği gibi. Bu örtünün niteliği, boyutları ve kapsamı değişse de, değişmeyen tek özelliği başı örten bir örtü olmasıdır. Dönemin hür kadınlarının öteden beri kullandıkları başörtüsü, baştan aşağı sarkıtılan ve bir parça da süs işlevi gören bir aksesuardı. Bu örtü, elbiselerin yaka hizasında yer alan, göğsü ve takıları gösteren açıklığı (cuyûb) örtmezdi. “Başörtülerini yakalarının üzerine tuttursunlar” ibâresi, açık bırakılan boyun ve gerdanların da kapatılması talimatını içermektedir. (Hayat Kitabı Kur'an / Gerekçeli Meal-Tefsir, Mustafa İslamoğlu. Düşün Yayıncılık, İstanbul 2008. Sayfa: 685)

Âyetin tefsirinde, tesettür konusundaki başka tartışmalara da değiniyor İslamoğlu. Okumanızı tavsiye ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi