Ölmüş Kafire Hayır Dua Ve İstiğfar Edilemez 2
Bugünlerde hatırlanması gereken iki ayet vardır. İlkini yazmıştık. İşte ikincisi:
Tövbe 84: “Ve onlardan biri (kafir ve münafıklardan birisi) ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler. 85- Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murad ediyor, başka değil.”(Elmalılı Meali)
Onlardan ölen hiç kimsenin sakın namazını kılma. Onlara dua etme, salavat etme. Çünkü senin duan, senin salavatın, senin namazın onlar için bir rahmettir ve onlar asla buna lâyık değillerdir. Onların cenazelerinin başında, kabirlerinin başında da durma. Onları gömmek, defnetmek, teçhiz etmek, dua etmek, ziyaret etmek maksadıyla onların cenazelerinde bulunma. Çünkü onlar Allah ve Resulünü inkâr etmişler ve fâsıklar olarak, dinden, yoldan, itaatten çıkmışlar olarak ölmüşlerdir.
Evet fâsık olarak, İslâm’dan çıkmış olarak geberen birisinin cenazesini kılmak ta, defninde bulunmak ta, arkalarından onlar için dua etmek de yasaktır.
Rivâyetlere göre Allah’ın Resulü samimi bir Müslüman olan Abdullah’ın isteği üzerine babası münâfıklardan Abdullah bin Übey’in cenaze namazını kıldırmayı kabul edip hazırlıklara başladı. Tam namazı kıldırmak üzere yerini aldığı sırada işte Tevbe sûresinin bu âyetiyle Rabbimiz onu uyarıverdi ve bu davranışını onaylamadığını ortaya koyuverdi. Ve Rabbimizin bu uyarısından sonra Rasulullah efendimiz onların namazlarında bulunmayı da, onlar adına istiğfar etmeyi de, dua etmeyi de bırakıverdi.
Kâfir olarak geberip gidenler hakkında dua etmek de, istiğfar etmek de caiz değildir. Mü’minlere karşı mü’mince bir tavır, münâ-fıklara karşı da onlara yakışır şekilde sertçe bir tavır belirlemek zorundayız ki bu davranışımız onlar için bir uyarıcılık, bir caydırıcılık özelliği taşımış olsun. Eğer Rasulullah efendimiz bu adamların namazlarını kıldırmış olsaydı, hattâ diğer tüm peygamberleri de cemaat olarak arkasına çağırmış olsaydı bile zerre kadar o münâfığa bir faydası olmayacaktır. İnsana değer kazandıran onun imanı, teslimiyeti, takvası ve bu imana bağımlı olarak işlediği sâlih amellerdir. Bunlar olmadığı müddetçe cenazesini kim kıldırırsa kıldırsın hiç bir anlamı olmayacaktır.
Öyleyse peygamber ve Müslümanlar tarafından kendilerine uygulanacak böyle bir tavır onların kendi durumlarını tekrar gözden geçirip Allah yoluna girmelerini sağlayacaktır. Kâfir olarak, münâfık olarak ölüp giden bir kimsenin iradesi bitmiş olduğu için arkasından yapılanların hiç birisinin ona bir faydası dokunmayacaktır. İşte onlar için iş işten geçmeden böyle bir tavırla akıllarını başlarına getirmeyi murat ediyordu Rabbimiz.
85. “Malları ve çocukları seni hayrete düşürmesin; Allah onlarla onlara dünyada azap etmek ve canlarının inkârcı olarak çıkmasını ister.”
Öyleyse ey peygamberim ve ey peygamber yolunun yolcuları, sakın ha sakın onların ne malları mülkleri, ne çoluk çocukları, ne ekonomik ne de siyasal güçleri sizi imrendirmesin. Onlara verilenler başka değil sadece onlara bu dünya hayatında azap etmek için ve canlarının kâfirler olarak çıkması için verilmiştir. İnsanları kâfir ve münâfık yapan şey demek ki öncelikle onların malları ve evlâtlarıdır. İnsanları Allah’a kulluktan, Allah yolunda cihaddan alıkoyan ilk planda onların ekonomik ve siyasal güçleridir. Bir ömür bunlara bekçilik yapacağım diye, bunları çoğaltacağım diye âhireti unutuyorlar. (Besâiru'l Kur'an Tefsiri)
Kafirliğini açıkça ilan edenlere taziye mesajı yayınlayarak dua ve istiğfar eden sözde hocaların, alim geçinerek başkalarına kötü örnek olanların kulakları çınlasın. Allah hidayet versin de bu “gavur muhabbetinden” onları kurtarsın.
Siz hiç susmasını da mı bilmezsiniz be adamlar?