Sadece Kendimiz Değiliz
Bizim mutlu olmamız için çevremizin de mutlu olması lazımdır. İnsan yalnız başına mutlu olamaz. Toplum, ya da toplumun ekseriyeti mutlu olacak ki fert de mutlu olsun. Değilse yakalar bir yerinden acılar, kederler, sıkıntılar sorunlar…
Bataklıkta yaşamak nasıl hastalığa davetiye çıkarmak ise, İslamsız bir çevrede yaşanan Müslümanlık da aynen öyledir. Etrafımız haramlar, günahlar, suçlar içinde yüzüyorsa, bu bizim ve ailemiz için de potansiyel günahlar ve haramlar içine düşmek demektir.
Bazı hastalıkların bulaşıcı olduğu gibi, inançlar ve huylar da bulaşıcıdır. Bu yüzden iyilerle beraber olmak emredilmiştir. Peygamberimiz tövbe edenleri eski çevrelerini terk etmeye davet etmiştir. Bugün huyların geçişkenliğini, hastalıklar gibi bulaşıcı olduğunu daha iyi anlıyoruz. Atalarımız da boşuna dememmişler “üzüm üzüme baka baka kararır”, “körle yatan şaşı kalkar”, “kıratın yanında duran ya huyundan, ya tüyünden”, “söyle arkadaşını, söyleyeyim kim olduğunu” diye…
Biz Müslümanız ve biliyoruz ki İslam toplum dinidir. Bütün insanlığın dinidir İslam. Bütün bir insanlık onu beraberce yaşarsa yeryüzü cennet olur. Ama bu oran ne kadar düşerse, cennetlik keyfiyetler de o derece düşer ve giderek yeryüzü cehenneme dönüşür.
Bu yüzden sırf dünyalık için dertlenip gam çekmek bize göre ayıptır. Bu dünya değmez buna. Rızkımıza Allah kefildir. Elbette onu helalinden kazanmak için düşünüp taşınmak, plan program yapmak ve çalışmak, hatta gam çekmek ayıp değildir. Bunlar dünyayı düşünmek de değildir. Aksine dini düşünmektir ve çok günahlara keffarettir.
Şu hadis bizi güzel ifade eder: “Bütün hedefi ve maksadı dünya olarak sabahlayan kimsenin Allah’ın nezdinde bir değeri yoktur. Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen de onlardan değildir.”
Evet, kimin himmeti, gayreti yalnız dünyayı kazanmak ise, gelsin de nasıl gelirse gelsin diyerek bol yiyecek ve giyecek, geniş bir ev, iyi bir binek ve güzel bir eş ve çocuklar ise, din diye, İslam diye, dava diye bir derdi yoksa, ahireti hiç düşünmüyorsa, bu kişinin Allah katında bir kıymeti yoktur. Yoksa, dünya ve ahiret dengesini kuran ve her ikisi için çalışan, özellikle dünyayı ahirete endeksli bir çalışma alanı olarak gören kimsenin değersiz sayılamayacağı açıktır.
Şu ayetlerde bu hususa işaret edilmiştir: “Bazı kimseler: ‘Ey Yüce Rabbimiz, bize vereceğini bu dünyada ver!’ derler. Bunların âhirette nasipleri yoktur. Bazıları da, ‘Ey bizim (Yüce) Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik ve güzellik ver ve bizi cehennem ateşinden koru!’ derler. İşte bunlar kazandıkları şeylerin hayır ve bereketlerini fazlasıyla görürler. Allah hesabı çok çabuk görür.”
Hadisin ikinci cümlesinde yer alan “Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen de onlardan değildir” ifadesi, söz konusu kişinin Müslüman olmadığını değil, mümin kardeşlerine karşı gereken hassasiyeti göstermediğinden, bir Müslümana yakışmayan bir tutum içerisinde olmuş demektir.
“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” hadisinde de bu tema işlenmiştir.
Burada “Bizden değildir” ifadesini, “dinden çıkmış olmak, kafir olmak” şeklinde değil de, “bizim ortaya koyduğumuz yardımlaşma, merhamet etme, başkasını düşünme, dertleriyle dertlenme prensibinin dışına çıktığı, kamil, olgun, duyarlı Müslüman kimselere yakışmayan bir tutum sergilediği” şeklinde anlamak gerekir. Bu açlık maddî olduğu gibi manevî de olabilir. Nitekim bizim üstünde durduğumuz da bu meseledir.
Yeri gelmişken söyleyelim ki, bu ve benzeri Hadisi-i şeriflerde yanlış işleyenlere "bizden değildir" ifadesinin kullanılması, "hakiki ve kamil manada imanın bulunmadığını ve Müslüman olmanın gereğinin hakkıyla yapılmadığını" açıklamak içindir. Yani yapılan bu yanlış fiil, İslam’ın tasvip ettiği fazilet yolu değildir. Yoksa bunları yapanların dinden çıktığı anlamına gelmez.
Bir işi yaparken önce Allah Teâlâ’nın rızasını düşünelim. Sonra da milletimizin, ümmetimizin hayrını, ortak çıkarını düşünelim. Unutmayalım ki, bizim ferden mutluluğumuz da aynen buradadır.