Ahmet Keleş Fethullah Gülen’den Özür mü Diledi?
Kişiden kişiye, tabiinden velisine kadar “güven krizi” yaşıyor İslam alemi.
Deşince altından mutlaka bir şeyler çıkıyor…
Geçmişte benim de en çok takıldığım Gülen Cemaati oldu.
Okulları ile sohbetleri ile çok şeyler verdiğini düşünüyorum.
Ancak bu çalışmalar ve gelişmeler bir yere kadar.
Bir yerden sonrasında değişik bir cemaat tablosu ile karşılaştık.
Son üç yılda cemaatin merkezinden değişik açıklamalar yapanlar oldu. Bunların içerisinde Prof. Ahmet Keleş gibilerin ki bence ehemmiyetli…
Ahmet Hoca’yı 1980’lerde Kırıkkale’de tanıdım.
Camianın serdengeçtilerinden, gecesi gündüzü hizmet…
Öyle ki temsilcisi olduğu hocası Gülen’in tavrı, konuşmaları, mimikleri, hatta başında ki takkeyi düzeltme hareketlerine kadar her şeyi tıpa tıp aynıydı.
Ahmet Hoca, kapalı bir odada konuşsa, sizde dışarıda dinleseniz zannedersiniz ki Gülen konuşuyor… Bağlılık olur da bu kadar olur…
O yıllarda Gülen oradan oraya kaçıp saklanıyordu.
Ben de Kırıkkale savcısıyım.
Bir defasında Ahmet Hoca’nın evinde gece geç saatlerde görüştük. Sonra ki görüşmelerimizi Ahmet Hoca sağlıyordu.
Hocasının yanına gitmek için tam üç sefer vasıta değiştirdik.
Kırıkkale’den bindiğimiz araçtan Ankara Konya yolunda indik, oradan bir başka araca bindik, Emek Mahallesi’nde indik, oradan da üçüncü araca binerek Gülen’in kaldığı eve gittik.
Sonraları araya kimler girdiyse, neler olduysa istasyonlar karıştı.
İlk isyan bayrağını Nurettin Veren çekti. O zamanlar bu kişiyi casus, istihbaratçı, isyancı, hain gibi kelimelerle suçlamıştık. Üzerine gidilmeler çok olunca sesini kesti.
Akabinde Latif Erdoğan, Dr. Ahmet Akgündüz gibileri takip etti.
Ve de Prof. Dr. Ahmet Keleş…
Kul hakkından çok korktuğum için emin olmadığın konular hakkında hüküm yürütmem. Gördüklerim, okuduklarım, dinlediklerim beni bağlar.
Konuyu şunun için açtım… Gülen’in en yakınından bir dostuma Samanyolu, Kanaltürk, Mehtap gibi cemaatin yayın organı olan televizyonların ne yapmak istediklerini soruyordum. Öyle ki Doğu Perinçek’e ait yayınlar bunların yanında aklanmış paklanmış kalır.
Cemaat bu yayınların HDP’ye dolayısıyla terör örgütü PKK’ya yaradığını göremiyor mu? Gözlere perde mi indi, kulaklar paslandı mı?
Bu camiada neler oluyor?
Nitekim Ilıcak gibi yazarlar HDP’ye oy verdiklerini açıklarken cemaatten ses seda çıkmadı. Aksine HDP ye selam, propagandaya devam...
“Terör yanlısı değilim” demenin daha lamı cimi kaldı mı?
Hem bu televizyonlarla gazeteler bildiğim kadarı ile Müslümanların himmet paraları ile kurulmuştur. Müslüman’ın himmet diye parasını al, nerede bir ateist, İslam düşmanı varsa ekranlara çıkart Müslüman kesime saldırt, Allah’a (cc) reva mı?
Görüştüğüm kişi, yayınları kısmen tasvip etmediğini söylemekle Hocaefendi hakkında konuşulanların külliyen yalan ve iftira olduğunu, keza Ahmet Keleş’in Pensilvanya’ya kadar giderek özür dilediğini, helallik istediğini söyleyince dondum kaldım.
Duramazdım, daha sonra Ahmet Hoca’yı cepten aradım sordum.
Onun verdiği cevap:
“Kesinlikle öyle bir şey yok, ben ne söylediğimi bilen bir kişiyim, tabanda tutulduğumu bildikleri için o tip yalan haberler yayarak yeniden toparlanmaya çalışıyorlar. Ben konuyu kapattım, uyarma adına tarihi görevimi yaptım hepsi o kadar…”
Demek ki kimsenin kimseden özür dilediği yok.
Bizim de beklentimiz, madem cemaat liderisin, madem masumsun, o halde çık gel ve de ki: “Aha ben buradayım, asacaksanız asın, keseceksiniz kesin.”
Açıkça ifade ediyorum, gönüllü avukatın ben olurum.
Var mı öyle bir yürek, öyle bir cesaret?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.