Mankurtlar, Mançakallar Ve Şeker Olmayan Şaplar
Yerlilik, millîlik, her şeyin güllük gülistanlık olduğu zamanda değil, dar zamanda takınılan tavırla sergilenir. Türkiye bir yandan iç siyaset çekişmeleriyle, bir yandan PKK terörüyle, bir yandan da komşuları üzerinden sıkıştırılmaya çalışılırken, bir grup akademisyen, Türkiye’yi Almanya Başbakanı Merkel’e şikâyet ediyor. “Gelme. Bunlara siyasi destek verme.” diyorlar.
İşte son zamanlarda tartışılan “yerlilik-millîlik” konusu budur.
Bir ülkede, gerçek aydınlar zor durumlarda ortaya çıkar. Şayet bu 100 yüzsüz gibi tavır takınırsanız, siz gerçek aydın değil, sizi sömürmek isteyenlerin sözcüsü görevini üstlenen “müstemleke-sömürge” aydınısınızdır. Gazetelerde radyolarda, televizyonlarda, bu ülkenin menfaatini değil de, sömürgecilerin menfaatlerini savunursunuz ama bu işi her zaman suret-i haktan görünerek yaparsınız. Ağzınızdan bal damlar. “Barış, kardeşlik, özgürlük, eşitlik, insanlık” gibi janjanlı laflar ağzınızdan düşmez fakat o ülkede gerçek aydınlar yoksa, en kısa zamanda sömürgecilerin kucağına düşersiniz.
Sözde bu ülkenin “aydınları”sınızdır ama yürüttüğünüz faaliyete uluslararası literatürde “5. Kol faaliyeti” denir… Yani başka ülkelerin menfaatlerini güderek faaliyet gösterme.
İçlerinde kamu üniversitelerinde çalışanların da olduğu bu 100 tane yüzsüz akademisyenin de Merkel’e yazdıkları mektup, tam bir 5. Kol faaliyetidir; basında bunlara destek verenler de aynı çukurun mensuplarıdır. (Ülkücüler, Millî Görüşçüler ve nitelikli İslamcılar, öleceklerini bilseler, asla böyle bir rezalete tenezzül etmezler.)
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, bunlara “mankurt” dedi. Bilindiği gibi bu terimi rahmetli Cengiz Aytmatov, Gün Uzar Asra Bedel adlı romanıyla meşhur etmiştir. Kafasına ıslak deve derisi geçirilip kızgın güneşe bırakılan insanın derinin sıkmasıyla düşünebilme yeteneğini ve kimliğini kaybedip düşman emrine girmesi ve verilen emirleri yapma hâlidir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın tanımlaması, pratikte doğrudur. Çünkü bunlar, yerli hiçbir hassasiyet taşımadan, emperyalist üst aklın çizdiği rotada bir mankurt gibi ilerleyen tiplerdir. Kendilerine sorarsan, özgündürler ve bir yerlerden emir veya talimat almazlar. Doğrudur… Almazlar ama taaa baştan, onlara atılan format emperyalist üst akıl tarafından atılmıştır. Şimdi bunun ideolojik şekli sosyalistlik.
100 yüzsüz için “mankurt” demek lükstür. Çünkü bu terim, şahsiyetli bir edebî metnin sembolüdür. Bir edebî sembolü bu yüzsüzler için kullanıp değersizleştirmeyelim. Ayrıca 100 yüzsüzün yaptığı kurtluk değil, güya kurnazlıktır; yani çakallık veya tilkiliktir. Bu yüzden bunlara “mankurt” değil, “mançakal” veya “mantilki” demek lazım.
Hepsi de HDP ve PKK’yı destekleyen bu 100 tane yüzsüz, yukarıda izah ettiğim “millîlik, gayr-ı millîlik, yerlilik” konusunda zerrece nasiplerini almamıştır. Diyarbakır’da PKK’lıların yere attığı bayrağı öpüp başına koyarak göndere asan ve “Ağlamam geldi. Duygulandım” diyen 12 yaşındaki çocuk millîdir. Çünkü Emirhan Rezbiç ve Uğur Saraç, referansları itibariyle bu toprağa ait olduklarını kısacık ama veciz cümlelerle ifade etmişlerdir. Bayrağı göndere asmanın zorluğu sorulduğunda o çocuk, Çanakkale’deki Seyit Onbaşı gibi cevap veriyor: “Allah’ım bize güç verdi.”
O “ağlaması gelen” çocuklar, duygularıyla bu toprağın ruhudur, kokusudur ve acısıdır. İşte bu mançakallar/mantilkiler, o çocukların binde biri kadar bile yerli ve millî olamamışlardır ve olamayacaklardır. Çünkü onlar “şap”tır; ne kadar kaynatılırsa kaynatılsın onlardan şeker olmayacağı 90 yıldır görülmüştür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.