Bir ülkede meslekler, insanlar arasında ayrım yapılıyorsa...
Akredite olanlarla olmayanlar... Bu ayırım, hem de Genelkurmay karargahında oluyorsa... Basın mensupları arasında oluyorsa...
Okullarda örtülülerle örtüsüzler arasında oluyorsa...
Kamusal alanlarda oluyorsa...
İş hayatında oluyorsa....
Bölücülüğün daniskasını kendi elimizle yapmıyoruz da nedir?..
Gazetecisiniz, garnizondan içeri giremezsiniz.
O girer, siz giremezsiniz...
Öğrenci velisisiniz, okula sokmazlar seni... Servisten at aşağıya...
Şehit anasısınız, sakıncalı(!) yerlere girmeniz yasak... Girseniz bile yok toplu iğneleri çıkaracaksınız, yok eşarp bağlamanız tavşan kulak olacak...
Belinden açılanlara, üstü yarım metrede kapananlara laf yok, onlar resmi ideolojinin sakıncasızları...
Açık söylüyorum... Sayın Genelkurmay Başkanı’nın halk arasında görüntülenmesi yanlış bir hareket değildir, aksine olumlu bir davranış.. Gönül isterdi ki eskiden kalma dogmaları kaldırıp yerine Cuma günleri de camilerde subayların sivil kıyafetleriyle bulunmaları, yeni bir çağın başlangıcı ve de asker sivil kaynaşması olurdu...
O günler de gelecek ama, şimdiki günlere hatırlatmak babında söylüyorum.
Tarih oradadır... Mustafa Kemal döneminde Cuma namazları erinden subayına kadar serbestti, hatta bu konuda bir de tamim olmuş olacak ki onu da sonradan kaybettiler...
Olumlulara olumlu diyoruz, olumsuzlara da olumsuz...
Madem Genelkurmay Başkanı basını çağırdı... O halde Zaman, Vakit gibi gazetelerin akredite kabul edilmemesi bu ülkenin yanılgıları arasına girmiş bir duruştur....
Basın, ortasından ikiye bölündü demektir...
Sakıncalılarla sakıncasızlar...
Bir de bu ayrımcılığa Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi’den teşekkürname gelince, anlaşıldı ki bu ülkede memnun edileceklerle gönülleri yıkılacakları yukarısı belirliyor...
İşte o yukarısı... Orada hem sermaye konuşur, hem de bürokrasi..
Bakıyoruz, Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül öylesi bir ayrıma gitmiyor... Sayın Başbakan da gitmiyor... Aksine, onlar kendinden saydıklarını değil de, karşıdan en sert muhalefet yapanları ilk önce çağırıyorlar ki anlayan anlasın...
Ama anlamıyorlar...
Çünkü ayrımcılık bu ülkeye 1935’lerin hatırasıdır.
O tarihlerdeki CHP’nin kurultayında Fransa’dan ithal malı olarak getirilen kanlı laikçilik bu ülkeyi damarından ikiye böldü...
Kur’an sevgisi taşıyanlarla bu sevgiyi yaşatanlara kökten karşı olanlar...
Laikçilerle laikçilik karşıtları...
Lafı sağa sola bükmeden söylüyorum.. Sizin akrediteliğiniz olay işte buradan başlıyor. Yani kitaptan... İsteniyor ki Müslüman kitapsız olsun. Olmaz, olamaz...
O yüzden okullarda bölünüyoruz....
Kışlada bölünüyoruz....
Mabetlerde bölünüyoruz...
Kamusal alanlarda bölünüyoruz...
Oysa ki bölünmememiz gerekirdi... Çünkü önümüzdeki darbe dönemi anayasası öyle söylüyor... Madde 10: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir...”
O zaman örtünme simge de olsa bu kurala göre ülkenin akreditesi sayılmasına sayılır da, biz bu gerçeği laikçiliğin kör bataklığına saplananlara bir türlü anlatamıyoruz...
Davulumuz da yok, zurnamız da...
(*) Emekli Hakim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.