Dün Neyse Ya Şimdi?
Konuya devam edelim ve diyelim ki dün neyse iyi niyet vardı, bize güzel bir elbise giydirmek istemişlerdi.
İyi de, bizim elbiseleri niye beğenmemişlerdi?
Hadi onu da sormayalım. Ama başkasının üzerinde güzel görünen (!) elbise, bize uymadı. Çünkü kalıp başkasının bedenine göreydi. Halkımız “bu elbise bize uymadı" dedi.
"Hayır" dedi aydınımız, "bu elbise çok güzel, onu kesemem. Onun yerine, senin vücudunun elbiseye uymayan yerlerini keselim. Böylece elbise üstüne uyar, gayet de güzel görünür.”
Şaka değil bu, gerçeğin ta kendisi. Ve bunu yaptılar. Bağırta bağırta kestiler milleti ve teselli için sadece “büyürsen unutursun” dediler ve dört gözle unutacağı günü beklediler.
Ama ne o günler geldi, ne de halk unuttu. Evet, halk hiçbir zaman unutmadı bunu. Unutulacak şey mi bu yahu?
Ne yazık ki, bizi kasap gibi kesip biçenlere kötü söylemek bile yasaklandı. Hatta sızlanmak, şikayet etmek bile...
Yıkılan bütün kurumların altında kalan insanımız çürüdü, bozuldu, kokuştu. Ülkenin her yerinden pis kokular geliyor. Ağzımızı, burnumuzu kapatmak çare değil. Elimizdeki, ayaklarımızdaki prangaları, yokmuş kabul etmek esaretten kurtuluş değil.
Sözü eğip bükmeden açıkca söyleyelim dediğimiz işte budur:
Gelin bizim dinimizden, kültür ve medeniyetimizden uzak olan bu yabancı vatandan; bizim manevi vatanımıza hicret edelim.
Gelin bu fay hattını terk edelim.
Kendi değerlerimizin sağlamlaştırdığı zeminlerde, dinimiz, örfümüz ve irfanımıza göre yeniden, sağlam bir toplum inşa edelim manevi vatanımızda.
Gelin bu sosyal depremden böyle bir ders çıkararak kıyamete kadar yaşayacak yeni bir inanç toplumu oluşturalım ülkemizde.
Bizim ülkemizde, bizim insanımızla bizim medeniyetimizi inşa edelim yeniden…
Dünya ve tarih bir kere daha görsün ders ve ibret alacağı iftiharımız uygarlığımızı…