Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Köprü Olabilmek/Köprü Yapabilmek

Köprü Olabilmek/Köprü Yapabilmek

Köprüler çok önemlidir. Bir zamanlar dünya dümdüz imiş. Allah da kolaylık olsun diye melekler göndermiş. O melekler yarıkları birbirine bağlamış. İnsan da böylece köprü yapmayı öğrenmiş. Nobel sahibi İvo Andriç Drina Köprüsü adlı eserinde bunu ne güzel anlatır. Malum Drina Köprüsü Sokullu Mehmet Paşa’nın yaptırdığı Drina Köprüsü gözünden Balkanlar’dan çekilen Osmanlı’nın hikâyesini bizlere her bir olayın izlerini sürerek anlatır. 

Tabii ki Drina Köprüsü’nün yanına yerleşik kasabadan birinin ağzıyla:

Rahmetli babam dünyada ilk köprünün nasıl kurulduğunu Şeyh Dede’den dinlemiş, bana çocukken anlatmıştı: Kadiri mutlak, dünyayı yarattığı zaman, dünyanın yüzü nakışlı güzel bir tabak gibi dümdüz ve parlakmış. Şeytan, Allah’ın Âdemoğlu’na bu bağışını kıskanmış ve henüz yeryüzü sertleşmemiş ve bir hamur gibi yumuşakken Allah’ın topraklarını uzun tırnaklarıyla kabil olduğu kadar derin tırmalamaya başlamış… Hikâye rivayet eder ki, insanlarla ülkeleri birbirinden ayıran uçurumlar, ırmaklar böylece meydana gelmiş ve Allah’ın Âdemoğlu’na gıdasını sağlayacak bir bahçe gibi hediye ettiği dünyada onların bir yerden başka bir yere gitmelerini imkânsız bir hale sokmuş. Allah bu melunun yaptığı işleri görünce, gazaba gelmiş ama şeytanın bozduğu bu işi baştan yapamayacağından insanlara yardım etmeleri ve her şeyi kolaylaştırmaları için meleklerini yollamış. Melekler zavallı insanların bu derinlikleri ve uçurumları aşamadıklarını, işlerini göremediklerini, bir kıyıdan öbür kıyıya seslenerek boşuna vakit kaybettiklerini görünce bu yerlerin üstüne kanatlarını germişler. İnsanlar da bir yandan öbür yana kolayca geçebilmişler. Âdemoğlu da köprünün nasıl yapıldığını işte bu meleklerden öğrenmiş. Onun için köprü yaptırsam çeşme yaptırmaktan sonra en büyük sevaptır. Her köprünün ne biçim olursa olsun, ister bir selin üstüne uzatılan bir ağaç kütüğü, ister Mehmet Paşa’nın güzel eseri gibi olsun başında daima bir melek bekler ve Cenab-ı Hak ona ne kadar ömür verdiyse o kadar dayanır.” (İvo Andriç, Drina Köprüsü, çev. Hasan Âli Ediz, Nuriye Müstakimoğlu, İletişim yayınları, İstanbul 2013, s. 227)

Köprü olmak batıyla doğu arasına işte bu bakımdan bizim tarihimizde hep önemli olmuştur.

Köprü olabilmek yeteneği ve yetisi her kavme nasip olmaz. Medeniyet kuran iradeye yani ülkücülüğe sahip olanlar arasından çıkar böyle köprü yapıcılıklar…

Boğaz’a üç köprü döşeyen Türkiye aklı inşallah doğu ile batı arasındaki kurduğu köprüleri kuzey ile güney arasında da kurar da bir medeniyet dirilişçiliği ile birlikte dünyaya yeni bir barış sistemi öğütler. Öğütler ve kurar…

Yeni bir pax-Turcica olacaktır bu…

Fakat bunun için korku ve vehimlerden kurtulmak ve en az bin yıllık birikiminin çağdaş izdüşümünü icad etmek zarureti var. 

3 MİLYARA GÖZMEN KAMPI STATÜSÜ

Şimdi de tutmuş 3 milyar karşılığı bu memleketi göçmen kampı yapacakmış…

Kimin ülkesini kime pazarlıyorsun?

Birkaç tüccar kolay vize alacak diye Türkiye’yi Avrupa’nın göçmen kampı yapmaya ne hakkınız var?

Üstelik Suriye’nin akıbetinin ne olacağı hâlâ meçhul iken…

Sınırımıza üç kilometre mesafedeki Türkmen Dağı’nı savunamıyorsun…

Şimdi bir pazarlık yapalım şu devletle…

Ülkücülere olan 40 küsur milyar borcunu, onların Türkmen gardaşlarına ver de helalleşsinler seninle…

Bugüne kadar yok şu açılım yok bu açılım ayağından kimlere ne peşkeşler çektin…

Elindeki en büyük kozu da üç milyara devrettin…

Hâlbuki üç değil üç yüz milyar verseler bile kabul etmemeliydin.

Bu elindeki en büyük kozdu…

Malum Avrupa’nın en büyük tehdit algısı ‘immigration’dur.

Beş yüz yıldan fazla bir zamandır bu korkuyla yaşamaktadır. Nostrodamus’un meşhur kehaneti ‘doğudan ve güneyden üç milyon kara adamın Avrupa’yı istilasını’ anlatır. Tam da bu günlere denk gelir bu kehanet…

Bu korku ve tehdit algısıyla güvenlik stratejileri geliştirir Avrupa…

Şimdi Türkiye durduk yere Avrupa’nın bu algısına hizmet etti.

Elindeki en büyük kozu, belki üyeliğini garanti altına alacak kozu bedavaya kaptırdı.

Üç milyar nedir yahu?…

Sen kırk milyardan haber ver. 

TÜRKİYE’DE HUKUK VAR MI?

Hukuk olan bir ülkeden hukukçular kaçar mı?

Demek ki biliyorlar nerede yaşadıklarını…

Neler yaptıklarını…

Kaç masumun hayatını kararttıklarını…

Gazeteci karar veriyor kimin içeri alınıp alınmamasına…

Fakat bu hep böyleydi…

O yüzden kaçıyor Savcılar, hâkimler…

Hiç kimse beni inandıramaz Türkiye’de hukuk olduğuna…

Kendi baştan başa saçmalık kokan davamdan biliyorum bunu…

ÜLKÜCÜLERİN 40 MİLYAR TL ALACAĞI VAR

Engin Alan hukuk savaşını kazanmış.

Balyoz Davasında 44 ay tutuklu kalan eski MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan açtığı davayı kazanmış ve mahkeme Alan’a 1.363.650 TL tazminat ödenmesine karar vermiş.

Allah bereket versin…

Bu durumda devletin ülkücülere ne kadar borçlu olduğunun hesabını yapmamız lâzım.

44 aya karşılık 1.363.650 TL hesaplandığına göre, eğer adalet varsa bu memlekette; o vakit ülkücülere de toplam 40.909.500.000 TL asgariden tazminat ödenmesi gerekiyor.

Binlerce ülkücü haksız yere içeri tıkıldı 12 Eylül’de ve senelerce o zindanlarda unutuldu. Üstelik tam bir esir kampıydı ve edilmedik zulüm kalmadı.

Devlet bunun hesabını vermeli…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi