Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Gerçek bir kurultay şart

Gerçek bir kurultay şart

Bir siyasi parti düşünün ki bütün genel başkan adayları eski milletvekili…

Ve malum milletvekillerini doğrudan genel başkanlar seçiyor…

Partililer veya delegeler, seçmen ve milli irade denen kavram değil; doğrudan genel başkan oluşturmuyor mu vekiller listesini?..

Herhangi bir partilinin, herhangi bir kimsenin yetkisi var mı; en ufak bir inisiyatifi söz konusu olabilir mi kimin nereden aday olacağı ile ilgili olarak?..

***

Bütün vekilleri genel başkan tayin ettiğine göre, genel başkan adayları da zaten eski vekiller arasından çıktığına göre…

Buna rağmen bir genel başkanın çıkıp da:

-Bunlar hain, ajan, şunun bunun adamı demeye hakkı olabilir mi?

Kim seçti o zaman bunları?

Sen seçmedin mi?

Niye Fethullah Hoca’nın adamını listene aldın?

Fethullah Hoca’nın ricasını mı yerine getirdin?

Böyle bir şey olduysa açıklamalısın…

Yok olmadıysa niçin karşına aday diye çıkana iftira atıyorsun?..

Bunlar çok ciddi iddialar.

Mesela Fethullah Hoca’nın ricasıyla bir genel başkanın hiç de hazzetmediği bir ismi üstelik de en önemli il’e büyükşehir belediye başkanı yapmak mecburiyetinde kaldığını biliyoruz.

Ama o kişi sonradan kandırıldığını itiraf etti.

Sen de et!

O zaman biz de inanalım…

Diğerinin partiyi CHP’lileştirdiğini ileri sürüyorsun.

Bu da çok ciddi bir iddia…

O zaman şunu da itiraf etmelisin…

Şu şu şu CHP’lileşme noktasında yaptığım bütün açıklamaları bu kişi bana yaptırdı yahut çatı aday meselesinde ona inandım filan…

Ötekisi için de Rusya’nın adamı tezi var ki, maazallah…

Hele hele tam da savaşa tutuşacağımız bir sırada böylesi bir suçlama elbette bütün vicdanları harekete geçirir.

Öyle şey olur mu, adı en milliyetçi olan bir partinin başına bir Rus ajanını oturtmak; hiç olacak iş mi?

Bundan daha milli bir mesele olur mu?

Milletimizle paylaşmanız gerekmez mi?

“Filanca Rus geldi bir gün, Avrasyacılık ayağından şu genci partine al dedi ben de aldım” filan diye itiraf etmelisin…

Ne bileyim ben…

Yalan mı?

Harbi ol, canımı ye…

Delikanlılık bunu gerektirmez mi?

Bırak ülkücülüğü…

***

Üç genel başkan adayına ajan muamelesi yapan bir genel başkanın psikolojisi ile ilgili neler söylenebilir?

Ya şimdiden iddiasının ne kadar çürük temellere dayandığını keşfetmiş olmalı yahut da gerçekten dava adamlığını terk edip kayyuma devredecek derecede şirketini yabanlara bırakmamaya azmetmiş olmalıdır.

• Türkeş bir veya üç milletvekili ile bazen de mecliste hiç temsil edilmediği halde bütün ülkücüleri bir dava etrafında kenetlemeyi bilmişti. Bugün de buna benzer liderler yok değildir. Bir dava peşinde mecliste temsil edilmese de ideolojik bir mücadele sürdürdüğüne inanan siyasal grupların güçlü ayakta kalma iradeleri bulunmaktadır. Her ne pahasına olursa olsun böylesi hareketler sürekli beslenme damarlarını bir vesile ile açık tutarlar. Böylesi hareketlerin liderleri ideolojik söylem ve eylem planında yetileri ve yetenekleri olan insanlardır. Güçlü söylemleri vardır. Bazıları şiir filan yazmıştır. Kimi birkaç kitaba, telif esere sahiptir. Öyle ya ideolojik diri kalma stratejisi, arkasında ideolojik birikime ihtiyaç duyar. Devlet Bey’in böyle bir potansiyeli, performansı var mıdır? Kaç kitabı vardır? Kaç seminer vermiştir. Hangi sloganın sahibidir. Hangi marşı yazmıştır. Şiir filan yazmış mıdır? Coşturan ve metafizik ürperti yapan bir söylemi var mıdır? Genel Başkan olmasa kaç kişi dinler?

• İdeolojik performansı olmasa da kimi pragmatik liderler kitleleri iktidar güneşinin yakıcı ateşinde kavurmayı bilirler. Başkalarının yazdığı metinleri okurlar, her türlü açılıma başvurmayı becerirler, güçlü danışmanları vardır ve kitleleri kendi karizması etrafında kanatlandırırken, onları yüksek bir menfaat birliği peşinde koşturabilir. İnsanlar ilçe başkanlığından başlayarak genel idare kuruluna girebilme ümidiyle siyasetin her kademesinde kendini gösterebileceklerine inanırlar. Genel başkanın özel kulübü, ya da ‘bunlar benim ailem’ tasnifiyle kilitlenmiş bir kleantalist ilişki mozayiği değildir parti onlara göre… Çalışırlarsa belediye başkanı, vekil, bakan filan olabileceklerini düşünürler. 

• Bu ikisine de benzemeyen yani: hiçbir ideolojik yetkinlik ve yeterlilik gösteremediği, herhangi bir söylem ve eylem planı bulunmadığı; ikincisinde olduğu gibi bir pragmatik başarı grafiği de ortaya koyamadığı, siyasette ideolojik ve teknik noksanlığını yarınki kuşakların önünü açabilecek bir paylaşım şuuru aşılayabileceğine dair ümit de taşımadığı halde bir siyasi mirasa çökmüşse bir siyasi mevta halindeki şahsiyet o zaman bunun siyaset bilimi doktrinleri arasında yeni bir yerinin aranması icap eder.

Ömrünü mukaddes bir davaya adadıklarına inanan o kadar ülkü devinin bu basit üçlemeyi bundan sonraki hayatlarına bir anlam katma mecburiyetlerinden ötürü yapabileceklerine inanmak istiyorum.

Yoksa tarih onları affetmeyecektir.

Kendi masalsı hayatlarında kaybolup gideceklerdir.

Ne diyeyim daha?...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi