Yunus Vehbi Yavuz

Yunus Vehbi Yavuz

DANYAL ALEYHİSSELAM DÖNEMİNDE “KARZ-I HASEN MÜESSESESİ”

DANYAL ALEYHİSSELAM DÖNEMİNDE “KARZ-I HASEN MÜESSESESİ”

İslam’da ibadet eksenli iki türlü finans kurumu bulunmaktadır. Biri Zekât Müessesesi, diğeri Karz-ı Hasen Müessesesi’dir. Nazari olarak bu kurumlar hakkında bilgi sahibi olmamıza rağmen, maalesef çağımızda gereken şekilde kurumlaştıklarından söz edilememektedir. İslam dünyasında, başlangıçta (Asr-ı Saadette) zekât devletin bir kurumu olarak yaşatılmıştır. Bu kurumu devlet işletiyordu. Bütün sorumluluk devletin omuzlarındaydı. Ne yazık ki, belli bir süre sonra zekât kurumu zayıflayarak ilerleyen zaman içinde tarihe gömüldü.
Yirminci asırda, İslam dünyasında çekilen bunca eziyetlerden sonra, Müslümanların bu kurumu yeniden ihya etme çabasına girdiklerini sevinçle müşahede ediyoruz. İlk zekât kanunu Mısır Devleti tarafından 1948 yılında çıkarılmıştır. Daha sonra onu Malezya ve Sûdan devletleri takip etmiştir. 1983 yılından sonra zekâtın kurulaştırılması güzel bir gelişme göstererek, İslam dünyasında toplam 11 ülke zekât kanunlarını çıkartarak bu sürece katılmışlardır. Bu konuda geniş bilgi sahibi olmak için “İslam’da Zekât Müessesesi” adlı çalışmamızdan yararlanılabilirsiniz. Zekât bütün İslam ülkelerinde ne zaman kurumlaşarak eksiksiz yaşanırsa, o zaman sosyal dengesizlikler ve gelir dağılımındaki olumsuzluklar sona erecektir.
Karz-ı Hasen kavramı Kur’an’da 11 âyette geçer. Allah, yarattığı kullarının malî ihtiyaçlarının giderilmesi için, sadece emeği devreye sokmamış, belki çeşitli sebeplerle kazanamayan yahut bir projesi olup da sermayesi olmayan yahut çalışırken finans sıkıntısına maruz kalanlara karz-ı hasen tarzında borç verme emri ile yardımda bulunmuş; hatta kullara borç vermeyi Allah’a borç verme olarak nitelendirmiştir. (Teğabun, 64/17)
Kur’an on beş asırdan bu yana tecvit kurallarına göre okunmasına, değişik okuma şekillerine bir ilim dalı çerçevesinde ihtimam gösterilmesine, çok sayıda tefsir kitapları yazılmasına rağmen, Müslümanlar maalesef onun bu önemli mesajını bugüne kadar algılayamamış, karz-ı haseni kurumsal anlamda hayata geçirememiştir. Bununla ilgili bilimsel ve fikri çalışmalar da ne yazık ki yapılmamıştır. Oysa Kur’an’ı okuyup hatmetmekten maksat onun emir ve tavsiyelerini algılamak, mesajlarını hayata geçirmek ve kurumlaştırarak faydasını daha da yaygınlaştırmaktır.
Zekât hakkında, yetersiz de olsa, bazı çalışmalar yapılmış olmasına karşın, karz-ı hasen hakkında çok az şey yazılmıştır. Kitap çalışması ise hiç yapılmamıştır. Oysa ülkenin baş belası olan faizin panzehiri karz-ı hasendir. Karz-ı hasen güzel bir şekilde borç vermek demektir. Karşılıksız borç vermek işte bu güzelliğin göstergesidir. Bu borç verme işi para, mal ve eşyayı da içine almaktadır.
Faize verilen para da borçtur. Fakat asla güzel değildir. Kur’an bu çirkin borç verme muamelesini kesinlikle yasaklamış, bunun yerine alternatif olarak güzel bir şekilde borç vermeyi emir kipi ile tekrar tekrar tavsiye etmiş ve Müslüman toplumun faizden kurtuluşunun ilacını göstermiştir.
Ne yazık ki, Müslümanlar Kur’an’ı anlamak ve amel etmek için değil, belki sevap kazanıp kısa yoldan cennete gitmek için okumaktadırlar. Bu noktada da bedavacılığın ön plana çıktığını görüyoruz. Az emek ile çok kazanç sağlama yolu tercih edilmekte; Kur’an’ın manası ve verdiği mesaj göz ardı edilerek, sadece onun lafzıyla uğraşılmaktadır. Yani Kur’an okumakta da maalesef şekilcilik ve bedavacılık hâkim olmuştur. Bugün en büyük gayretler bunun için gösterilmekte; muazzam malî harcamalar bunun için yapılmaktadır. Hangi kıraat imamının hangi kelimeleri kaç türlü okuduklarını anlamak için büyük çabalar harcanmasına karşın, hangi âyetin çağımıza göre kaç türlü yorumlanacağı hakkında çok az mal ve emek harcanmaktadır. Oysa Kur’an’ı, her bir kelimesinin yahut her bir âyetinin hangi mesajları verdiğini dikkatle anlayıp onunla amel etmek için okunması gerekirdi.
Sahabe Kur’an’ı böyle okudu, onları izleyen nesiller de böyle okudular. Daha sonra İslam fütuhatlarının genişlemesi sebebiyle, Arapçayı bilmeyen milletler Müslüman olunca, Kur’an’ın sadece sözlerini okumak ve onun lafzından istifade ederek cennete kolay yoldan gitme yolunu izlenmiştir. Dolayısıyla ilk Müslümanların yolundan farklı bir yol izlenmiştir. Tabiatıyla sonuç da farklı olmuştur. İşte böylece fütuhatlar durmuş, izzetin yerini zillet almıştır. Müslümanlar dertlerine çare arayacakları yerde, kabahatı ötekilere yüklemek, başkalarını suçlamak, onları sorumlu tutmak ve onlardan şikâyet etmekle meşgul olmuşlardır. Oysa kendilerini suçlamak daha gerçekçi bir yoldur. O halde çare nedir? Çare okuyup anlayıp uygulamaktan ibarettir.
Çağımızda yaşayan Müslümanların en önemli meselelerinden biri, kardeş emirler olan zekât ve karz-ı haseni kurumlaştırmaktır. Biz bunun farz-ı kifaye olduğuna inanıyoruz.
Bu vesile ile tarihte dikkatimizi çeken bir uygulamaya burada kısaca işaret etmek istiyoruz. Ashabın ileri gelenlerinden askeri dâhi Ebu Musa el-Eş’arî hazretleri “Sus” kentini fethettiği zaman, şehrin sarayında Danyal Aleyhisselam’ın altından yapılmış heykeli ile birlikte bir miktar da para bulmuştu. Ebû Musa heykel ile birlikte bu paralara dokunmayıp onu aynen hazineye teslim etmişti. Halka borç olarak verildiği meşhur olan bu paralar üzerinde şu ibare yazılmıştı: “Belli bir süre için bu paraları borç olarak alan alsın ve zamanında geri getirsin. Geri getirmeyenler ise alaca hastalığına yakalansın.” Belki de tarihte borç verme olayında ilk kuruma olarak değerlendirebileceğimiz bu olay, günümüze ışık tutmaktadır. Mali imkânları müsait olanlar, kanunlara dayalı bir kurum çerçevesinde, külçe halinde çeşitli ağırlıkta altın madenlerini ihtiyaç sahiplerine vererek insanların finansman gereksinimlerini karşılayabilirler. Buna daha değişik bir şekil verilerek de geliştirmek elbette mümkündür. İhtiyaç sahiplerine sadece para değil, çimento, demir, kumaş, gıda maddeleri gibi aynî varlıklar da borç olarak verilebilir. Ve bu şekilde İslam’ın en önemli finans kurumu olan karz-ı hasen hayata geçirilmiş olur. Zekât ve karz-ı hasenin kurumlaştırıldığı bir toplumda faizden, faizcilikten ve faiz kurumlarından, dolayısıyla haksız kazançlardan söz edilemez. Bunun için Kur’an’ın, “karz-ı hasen” hakkındaki talimatına kulak verelim. Elbette rahata kavuşuruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yunus Vehbi Yavuz Arşivi