Ülfet
“İnsanların arza âit malûmat ve müsellemât-ı bedihiyatları(apaçık oluşları sebebiyle itirazsız kabul edilen şeyleri), ülfete mebnîdir(bina edilmiştir). Ülfet ise, cehl-i mürekkep üstüne serilmiş bir perdedir. Hakikate bakılırsa, zannettikleri ilim, cehildir. Bu sırra binaendir ki, Kur'ân, âyetleriyle insanların nazarını melûfatları olan(ülfet ettikleri) şeylere çeviriyor. Âyetler, necimler(yıldızlar) gibi ülfet perdesini deler, atar. İnsanın kulağından tutar, başını eğdirir.” (Mesnevî-i Nuriye)
Cahiliye toplumunda yaşayan insanlar, pek çok konuda vicdanlarıyla bulabilecekleri doğrular yerine toplumun telkinlerini kıstas kabul eder, yaşamlarını bu sapkın 'değer yargıları' üzerine kurarlar.
İnsan, vicdanını tam olarak kullanmadığı takdirde, gördüğü her görüntüye hemen alışabilen bir varlık. Doğduğu andan itibaren çevresinden aldığı telkinlerin etkisiyle hareket eder. Tek yaratıcının Allah olduğunu ve Allah'ın yaratışındaki üstün hikmetleri düşünüp kavramakla yükümlü olduğunu düşünmeyen insan, tüm yaşamını yüzeysel bir bakış açısıyla sürdürür. İçinde yaşadığı toplumun çoğunluğuna ayak uydurup onların batıl inançlarını benimsediğinde ise, etrafı ülfet perdeleriyle kapanır.
Ülfet, yani etraftaki her şeye alışkanlık gözüyle bakmaktan kaynaklanan durum, kimi insanların düşünmelerinin ve iman etmelerinin önündeki engellerden biridir. Ülfetten kurtulmuş, şuuru açık bir insan, olayları hikmetleriyle düşünebilecek bir akla sahip olur. Ve baktığı her yerde Allah’ın yarattıklarındaki detayları ve güzellikleri inceleyip, üzerinde tefekkür eder, Allah’ın izniyle imanı kazanır.
Rabbimiz, birçok Kur’an ayetinde insanları düşünmeye davet eder. İnsan, her şeyi yoktan var eden, sonsuz güç sahibi Yüce Yaratıcıyı takdir edebilme gücünü, Allah korkusunu ve Allah'a olan yakınlığını ancak tefekkür yoluyla artırabilir.
Üzerinde düşünmemiz için sayısız delil yaratan Allah, "...Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?" (Nahl Suresi, 17), "...düşünen bir topluluk için deliller vardır" (Bakara Suresi, 164) ifadeleriyle bunun önemini bildirir. Çevremizde gördüğümüz her şey Allah'ın bir tecellisi ve yaratılış delilidir. Bu nedenle gökler, yer ve bunların arasında bulunan canlı ve cansız tüm varlıklar, insanın düşünmesi için birer vesiledir.
İnsanlar gün içinde birçok konu hakkında düşünürler. Ancak bu düşüncelerin büyük bir kısmı ahireti için fayda vermeyecek, "boş ve gereksiz", insanı hiçbir sonuca götürmeyen, insana hiçbir şey kazandırmayan yararsız düşüncelerdir. Oysa önemli olan, insanın yaşamının her anında olayların sebeplerini, hikmetlerini araştırarak gerçek anlamda “derin bir şekilde” düşünmesidir.
“Derin bir şekilde” düşünen insan, daha güne başlarken kahvaltı masasında bile Allah'ın eşsiz nimetlerini tefekkür edebilir. Örneğin, protein, vitamin ve mineral deposu olan yumurtanın oluşumu mucizevi bir olaydır. Yumurtanın sarısı ve akı, tavuk vücudunda ayrı ayrı yerlerde imal edilir ve on altı saat kadar süren bir işlemle ambalajlanır. Parmaklarınızla iki ucundan ne kadar kuvvetle bastırsanız, kırılmayan yumurtanın sağlamlığının yanı sıra pürüzsüz ve kusursuz bir şekli de vardır. Normalde çok iyi bir kalıba ve tezgaha ihtiyaç duyan böyle bir eser, içinde hiçbir kalıp bulunmayan tavuk vesilesiyle insana sunulur. Modern teknoloji tavuğun besininden veya kanından yumurta yapabilecek bir fabrikayı kuramamıştır. Kırıp çöp sepetine attığımız bu mükemmel ambalaj, mimarisi ve estetiğiyle akılları hayrete düşüren bir sağlamlık, pratiklik ve geometri şaheseridir. Bir yumurtadaki Allah'ın yaratma sanatına duyulan hayranlık, Allah’ın izniyle insanın imanını artırır. Kişi, Allah'ın kudretini ve sanatını görür, O'nu bütün noksanlıklardan tenzih eder ve O'na yakınlaşmaya bir yol bulur.
Toplumdaki, “derin düşünmeye gerek yok, kocakarı imanı yeterli” amiyane tabiriyle kastedilen ise okumayan, araştırmayan, bilgilenmeyen, şuursuz, yalnızca ‘inandım’ diyerek kendini yeterli bulan insan modeline teşviktir. Allah kulundan yüzeysel değil, gerçek, derin ve sarsılmayan bir iman ister.
Önemsemeden geçmek ve düşünmemek, Allah'ın ayetlerinden yüz çevirmek anlamına gelir. Allah'ın ayetlerinden ve yaratılışın delillerinden yüz çevirenler inkârcılardır.
Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.
(Enbiya Suresi, 32)
Size kendi ayetlerini gösteriyor; artık Allah'ın ayetlerinden hangisini inkâr ediyorsunuz?
(Mü'min Suresi, 81)
Ülfet perdeleri arkasında yaşayan insanlar, çevrelerindeki canlılarda ve evrendeki yaratılış mucizelerini, dünyadaki yaşama amaçlarını, kısacası kendilerine gerçek anlamda yarar sağlayacak konuları hiç düşünmemişler, bir gün öleceklerini ve Allah’ın huzurunda hesaba çekileceklerini akıllarına getirmemişlerdir. Cehennemi gördüklerinde gerçek anlamda düşünmeye başlamanın ise artık hiçbir yararı yoktur.
"O gün cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu hatırlamadan) ona ne fayda?"
(Fecr Suresi, 23)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.