Halkın İradesinin Kıymeti Harbiyesi Var mıdır?
Son birkaç yıldır Batılılaşma üzerine çalıştım. Bu konuda bir seri kitap yazdım. Son aylarda da bu konuda “Batılılaşmayla Hesaplaşma” ve “Batılılaşma Cinnetinde Aydınların Karanlığı” kitaplarını yazdım. Her biri hacimli kitaplardır bunlar.
Bu kitaplarımızda Batılılaşmanın, yani İslam din ve medeniyetinden çıkıp Yahudiler ve Hıristiyanların çoğunlukla yaşadıkları Batı Medeniyetine girmenin sebeplerini, tarihi arka planını ve macerasını anlatmaya ve bu maceranın Müslüman milletlerin üzerindeki olumsuz etkilerini tespit etmeye çalıştık. “Adı Konmamış savaş” da bunu anlatır.
Bir başka deyişle dünyada söz sahibi koca bir imparatorluktan parçalana parçalana küçücük bir devlet ile teselli bulmanın da ötesinde, yeni nesillerin içine düştüğü inkar, şüphe, şahsiyetsizlik, kargaşa, karmaşa, anarşi, terör ve hatta iç barışın bozularak fertlerin, ırkların ve bölgelerin birbirine yabancılaşması ve düşman olmasının sebeplerini, neticede geri kalmanın, yoksulluğun, yolsuzluğun, maddi manevi nimet ve servetlerimizin emperyalizme peşkeş çekilmesinin zararlarını ve gerekçelerini belirlemeye çalıştık.
Bütün bu olanlar, toplumda din duygusunu yok ediyordu. Sadece dine de değil, artık milletin tarihine, kültür ve medeniyetine de düşman bilinerek savaş açılıyordu.
Bir yandan din, tarih ve medeniyet artık okullarda okutulmuyor, öte yandan da özel dersler alarak eğitimin bu boşluğunun gönüllü doldurulması yasaklanıyordu. Yeraltındaki Bizans kalıntıları büyük paralar harcanarak gün yüzüne çıkarılır ve görkemli korumalar altına alınırken, ecdadımızın yaptığı medeniyetimizin harika eserleri yıkılmaya ve yok olmaya terk ediliyordu. Hatta yol yapma, alan genişletme, yeni bina yapma, yıkılma ve tehlike oluşturma gibi yoktan bahanelerle bizzat devlet tarafından yıkılıyordu.
Bütün bunlar olurken bir yandan okullarda yeni nesillere hem dini öğretilmiyor, hem de verilen derslerle ve ders dışı söylemlerle dinden soğutuluyor, kılık kıyafet ve görgü kuralları başta olmak üzere Batılı bir yaşam tarzı benimsetilmeye zorlanıyordu. Bu ise nesillerin ruhunu öldürüyordu.
Sonuçta olan çok kötüydü. İnsanların adı Müslüman adı idi ama inancı ve hayat tarzı ile dini çoktan hayatından kovmuştu. Din artık ona bir şey ifade etmiyordu. Helal ve haram kavramlarının hayatında bir etkisi yoktu. Dinin kanunlarına göre değil, artık keyfince yaşayıp gidiyordu. Hatta dine göre bir yaşam biçimini gericilik sayıyordu. Yani çoktan dinden çıkmıştı ama haberi yoktu.
Şimdi bütün bu cinayetler hala devam mı etmeli, yoksa yeni bir hamle ile kendi özümüze mi dönmeliyiz?
Eğer özümüze dönme düşüncesi halkın iradesi olarak tecelli ederse, sistemin buna tavrı ne olabilir?
Siz bu konuda halkın iradesinin bir kıymeti harbiyesi olduğuna inanıyor musunuz?