İlkesiz İzzetsiz Zorbalar
Bugün gerek Türkiye’de, gerekse diğer İslam ülkelerinde İslam kanunlarının uygulanabileceği bir siyasal ve toplumsal düzenin kurulmasını amaçlayan hareketler hep var olmuştur. Olmuştur olmasına ama kendilerini bir türlü doğru dürüst ifade edip anlatma ve böylece hareketlerine taraftar ve yardımcı bulmada, kelimenin en hafifi ile ifade edecek olursak, sıkıntı çekmişlerdir.
Çünkü İslam’a ve Müslümanlara en temel haklarını tanımayan ve her bahaneyi kullanarak sürekli haksız hukuksuz eziyet ve işkenceleri ile aşırı bir şekilde zulmeden zalim sistemler, her defasında bu İslamî hareketleri, ileride olacaklara da ders olması düşüncesiyle, aşırı bir şekilde ezmiş, yok etmek, kökünü kurutmak istemişlerdir.
Bu yüzünden İslamî hareketler her zaman kendilerini doğru ifade edecek imkan ve fırsatı bulamamışlardır. Hep başka başka çağrışım yapan isimler almış, istedikleri gibi kendilerini anlatamamış, hep bir tarafı eksik kalmışlardır. Yada batıp batıp çıkmışlardır.
Bu gerçeği gören düşmanları, onu “hayata adapte olamamakla, çağın ihtiyaçlarını karşılayamamakla, Batıcı sistemler karşısında dayanamamakla” suçlamışlardır. Eksiklik, yetersizlik ve hayata yetmezlikle itham etmişlerdir.
Acaba bu hareketlerin çoğunun uzun soluklu olmaması ve hiçbirinin tam bir başarı yakalayamaması, muhaliflerinin dediği gibi, sadece kendi kusurlarından, eksikliklerinden, yetmezliklerinden midir?
Hayır, hayır ve asla!
Kat’iyyen ve katıbeten öyle değildir.
Bu, zalimce bir aşağılamadır. Asıl sorun, ona düşman olanların İslam karşısında kendilerini kaybedecek kadar kin ve nefrete bürünmeleri ve onu yok etmek için akıl, mantık ve hukuk dışına çıkmalarıdır. Akılsızlaşmaları ve ahlaksızlaşmaları, hatta alçaklaşmalarıdır.
Evet, burada bir sorun varsa, o da daha çok, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve halkın iradesine saygıdan dem vuran ama İslamî Hareketler söz konusu olunca bütün bu ilkeleri bizzat kendileri çiğneyen zalim, zorba, baskıcı, “otoriter”, “totaliter”, “diktatör” ve “faşist” sistemlerin kaynaklanmaktadır.
Yoksa hukukun üstünlüğünün ve adaletin olduğu her zeminde Müslümanlar başarıyı yakalayacakları kuşkusuzdur. Yakın ve uzak tarihte yaşanan tecrübeler bunu açıkça gösterir.
Bunu çok iyi bilen Batılılar ve onlara uşaklık yapan bizdeki Batıcı sistemler, komünizm, faşizm ve ırkçılık gibi ilkel düşünceler dahil, her düşüncenin sosyal hayatta yer almasına izin verirken, İslam düşüncesinin ve hareketinin sosyal hayatta yer almasına, devlet ve düzen içinde etkin olmasına asla izin vermemiştir.
Ne akıl ve mantığa, ne sosyal adalet ve fırsat eşitliğine, ne milletin örf ve adetlerine, ne tarih ve medeniyetine sığmayan bu zalim ilkellik için hep bir kelimeyi karşımıza çıkarmıştır: “laiklik”. Laiklik din ve milletin hayrına olan her düşünce ve hareketin yok biçilip edilmesinin bir bahanesi olarak karşımıza çıkarılmıştır.
O yüzden her Müslümana bu kelime İblis kadar soğuk, şeytan kadar düşman, Ebu Cehil kadar yok edilmesi gereken bir kavram olarak ortada durmaktadır.
Yakın tarihimizi inceleyenler iki kelimeyle karşılaşacaklardır. İki hain, zalim, fettan, kalleş kelime. Birisi laiklik, ötekisi irtica.
Bir Müslümana bu iki kelime şeytan kadar çirkin gelmiyorsa, otursun imanını yeniden gözden geçirsin. “Ben Müslüman mıyım?” diye bir kere daha yoklasın kendisini...