İçim Yanıyor Kalbim Sızlıyor 1
Adam mahallelim. Veya akrabam. Kapı komşum. Günde birkaç kez karşılaşıyor, selamlaşıyoruz. Ezan okununca camide aynı safta yan yana beraberce namaz kılıyoruz. O bana saygıyla “Allah kabul etsin hocam” diyor. Ben de ona “amin kardeşim, cemian” diyorum.
Samimiyetini gösteriyor her karşılaştığımızda, “nasılsın abi?” diyor. Yaşı benden küçük veya büyük, saygısından sevgisinden öyle diyor? Bizde böyle bir adet vardır. Ben de ona “çok şükür iyiyim, teşekkür ederim. Ya siz sevgili kardeşim?” diyorum. O da benzer ifadelerle şükrediyor, dua ediyor.
İşte o zaman içim sızlıyor. Kalbim acıyor. Bir burukluk çöküyor üstüme. Bir gariplik çöküyor. Boğazım düğümleniyor. İçim alıp alıp veriyor. Huzurumu kaybediyorum. Uzun bir müddet bu hal üstümden gitmiyor…
“Neden?”
Böyle sorduğunuzu duyar gibiyim. Evet, bu haller üzülecek değil, sevinilecek haller. Neden benim canımı yakıyor hemen söyleyeyim; o arkadaş, o akraba, o mahallelim, o komşum “paralelci” de ondan. Tabandaki iyi niyetli, ibadet ehli, hizmet sevdalısı, iyi işler yaptığına ama haksızlığa uğradığına inanan bir “paralelci”.
Evet, olan biten tefrikanın, bölünmüş, parçalanmışlığın vehametini, dine ve millete verdiği zararı anlıyor, kardeşliğe verdiği olumsuzluğu görüyor, bundan o da üzülüyor muhakkak, ama suçu siyasete atıyor. Hocasını haklı buluyor. Suçlamaları “havuz medyasının iftirası” olarak değerlendiriyor. Hizmetinin ihanet ve terör olarak damgalanmasını için sindiremiyor. Bir gün hocalarına yapılan haksızlıkların ortaya çıkacağını sabırla bekliyor.
Vaziyet bu!
Tartışmanın bir faydası yok. Çünkü yaptık kaç kere, sonuç yok. Herkes kendi fikrine biraz daha fazla sahip çıkarak ayrılıyor meclisten. Üstelik biraz daha kırgın, kızgın, kopmuş olarak daha bir uzaklaşıyor. Söz yalama olmuş, bir etkisi olmuyor maalesef.
Birkaç gün önce bir talebem dedi ki:
- Hocam, sizi çok severim. Ama cemaat hakkındaki görüşünüzü yanlış buluyorum. Dedim,
- Hala mı göremedin ihaneti?
- Ortada ihanet yok ki göreyim?
- Ya tır olayında devletin iki organının bir birine silah çekmesini de mi görmedim?
- Neyse hocam, dedi ve çekti gitti.
Düşünüp duruyorum, ne olacak bu işin sonu?
Elimizden bir gelen olsaydı keşke de yapsaydık, imanımızın gereği bu duyguları yaşamaktan, hassasiyetimizi korumaktan başka.
Allah içimi biliyor. Ben o samimi kardeşlerimi içtenlikle seviyorum. Onların da bana gösterdikleri samimiyete inanıyorum. Çünkü takiyye bir olur, iki olur. Sonra sese, görüntüye az çok yansır. Ama anlattığım merasimlerde yapmacıklık yok biliyorum. Fakat içime baktığımda fırtınaların nasıl ortalığı kasıp kavurduğunu ve o muhabbeti dağıtmak için zorladığını görüyorum. O da benim gibi bir insan. Demek onun da içinde fırtınalar kopuyor şu an.
Nasıl aşacağız bu buhranı? Tavandaki hainleri anladık, ama bu tabandaki aldatılmış, kandırılmış, beyninde yapılan bir ameliyat ile benliğine müthiş bir bağımlılık zerkedilmiş bu “tabandaki paralelci” kardeşlerimize ne yapabiliriz?
Hiç şüphesiz siz de aynı rahatsızlıkları yaşıyorsunuzdur. Sahi sizler bu sorunu nasıl aşıyorsunuz?
Devam ettirelim bu konuyu gelecek yazımızda inşallah.