Müsbet ve Menfî Milliyetçilik
Tarihten bu yana Müslümanların, Peygamber Efendimizin (sav) buyruklarında “dava-yı kavmiyye” olarak adlandırılan “ırkçılık/milliyetçilik/ulusalcılık” düşüncesine karşı olduğunu görürüz.
Ancak Osmanlıların son zamanlarında bazı İslamcılar, kimi kafası karışık dindar insanların da “milliyetçi” adını alıp benimsemesi üzerine bu düşünce sahiplerinin dini kabul eden ve önemseyenlerine “olumlu” veya “faydalı” anlamında “müsbet milliyetçi” demişlerdir. Çünkü onlara göre bu fikir önü alınmaz bir şekilde yayılmıştır. Buna da en büyük sebep, bu düşüncede nefsin heva, heves ve şehvetinin büyük bir payı, hissiyatın güçlü bir kuvveti vardır. Ona yekten karşı çıkmak, bizi bölüp parçalamak isteyen Batılıların ekmeğine yağ sürmektir.
Ancak bütün bütün Batılılaşarak dinden kopmuş, dinsiz bir düşünce ve hayat tarzını benimsemiş, pozitivist, laik, seküler bir milliyetçilik, bugünkü yakışan tabiriyle “ulusalcılık”, İslam’ın “ırkçılık/kavmiyetçilik” diye isimlendirdiği “menfi milliyetçiliğin” ta kendisidir.
Yüz yıl önceki seleflerimiz şöyle demişler: Tıpkı ekmeği mayalandıran, sütü yoğurt yapan “faydalı mikroplar” olduğu gibi, insanı hastalandıran, yiyecekleri bozan “zararlı mikroplar” da vardır. Milliyetçilik de fonksiyonlarına göre tıpkı mikroplarda olduğu gibi, “müsbet” veya “menfi” olabilir demişlerdir.
Bu yüzden de “müsbet” dedikleri zümreye müsamahalı ve mazur görücü bir dille yaklaşmışlar, “menfi” dedikleri için kullandıkları sert ve ağır dili onlar için kullanmamışlar, dışlayıcı olmamışlardır. Bu yüzden bugün Said Nursî, Necip Fazıl, Nureddin Topçu, Osman Yüksel Serdengeçti, Mustafa Yazgan, Ahmet Arvasî ve benzeri birçok kıymetli alim, mütefekkir ve muharrir insan, “zamanın bir modası veya gereği” görerek çok yaygın ve etkin olan “milliyetçilik” kavramını müsbet manada kullanmışlardır.
Mesela Nurettin Topçu’nun fikirlerinden etkilenen ve “Hareket Dergisi” etrafında hizmet edenler, yani kendilerini “milliyetçi” olarak tanıtan “hareketçiler”i ırkçı saymak yanlış olur düşüncesindeyiz. Biz de bugün kavga etmeme adına bu geleneği sürdürme kanaatinde olanlara hoşgörülüyüz, ama doğrusu baştan kurulan tuzağı da gördükçe, bu kavramı içimize sindiremiyoruz ve kendimiz için asla kullanmıyoruz.
Şöyle bir itiraz gelebilir: “Hangi müsbet yanlarından ötürü bunlara müsamaha gösteriyor, kafalarının karışıklığına mazeret buluyorsunuz?”
Şöyle diyebiliriz: Bugün her köy veya şehrin kendi insanının kalkınması, ihtiyaçlarının karşılanması, ortak mutluluklar tatması için çalışmalar yapılmasını bazıları “milliyetçilik” olarak ifade ediyor. Başkalarına zarar vermeden yapılan bu tür faaliyetlere ne diyebiliriz? Eğer bu duygu, cemiyetin ihtiyacını karşılayacak, yardımlaşmaya ve dayanışmaya sebep olacak faydalı bir birlik ve kuvveti temin ediyorsa ne diyebiliriz ki?
Aslında buna da verilecek bir cevap yok değildir.
Peki, nedir mi o?
Tamam ama gelecek yazıya kalsın isterseniz.