Cesaret
Kur'an'a göre cesaret, maceracı ruha sahip kişilerin özelliği olan cesaretten farklıdır. Körü körüne delice bir cesaret -toplumda takdir görüyor olsa da- Kur'ân'ın tarif ettiği cesaret farklıdır. İnanan insanın cesareti Allah'a güvenip dayanmaktan kaynaklanan, hayatın her anında tevekkülü yaşama sonucu gelişen sağlam bir karakter özelliğidir. Bu akılcı bir cesarettir ve sonunda başarıya ulaşır.
İmtihan dünyasında zalim zulüm yapabilecek, mazlum onun zulmüne karşı direnecek, mümin küfre karşı cehd edecek… Ki bunun dışında imtihan mümkün değildir, imkânsızdır. İmtihan olmadığında ise dünyanın hiçbir anlamı kalmaz.
Cesaret, acıya karşı direnmenin adıdır, direnerek elde edilir. Heyecan ruhu ise imtihan açısından çok önemlidir. Kimi insanlar çok heyecanlıdır, en ufak bir şeyde irkilir, etkilenme gücü yüksektir bu imtihan açısından daha makbuldür. İmanî yönden duyarlı, heyecanlı, şevkli bir insanın cesareti çok yüksektir.
Bediüzzaman'ın ifadesiyle her hakikî iyilik gibi, cesaretin de kaynağı îmandır. "Evet, tam münevverü’l-kalb bir âbidi(kalbi imanla aydınlanmış bir kulu), küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz" der Bediüzzaman.
Allah'a kul olan insan yalnızca Allah'tan, O'nun rıza ve rahmetini kaybetmekten korkar. Allah’ı gazaplandırmaktan, O’na saygıda kusur etmekten korkar. “Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı.” (Duhâ, 3) ayetinden öğüt alır mümin. Çünkü Rabbinin ‘darılması’ cehennem ateşinin vereceği azaptan daha şiddetlidir.
Allah’a kalben bağlı mümin, kınayanın kınamasından korkmadan küfre karşı mücadeleyi sürdürür. Allah'ın sünneti ve imtihanı gereği müminler her dönemde çeşitli baskı, engelleme ve iftiralarla karşılaşırlar. Müminlere dayanaksız iftiralar atılır, çirkin iddialar öne sürülür ve her devirde bunlara inanan vicdanı zayıf insanlar olur. Diğer Müslümanlar bu iftiralara inanıp inanmamakla ve korktukları için İslam'ı yaymaktan kaçınıp kaçınmadıklarıyla sınanırlar.
Samimi müminler, her dönemde Allah’a olan derin imanları ve yalnızca O'nun rızasını kazanmayı amaç edinmeleri sebebiyle tepkiler alır ama asla korkmaz, örnek bir cesaret ortaya koyarlar. Dini yayma faaliyetlerinde samimi ve cesurdurlar. Din ahlâkını yaşamayanların yaptıkları baskılar, eziyetler, attıkları iftiralar müminleri korkutmak yerine şevklendirir, adrenalin etkisi yapar, motive eder.
Yaşadığımız ahir zamanda Müslümanlar arasında yaygın bir korku görüyoruz. Bu yüzden İslam'ı anlatmayı, İslam'a hizmeti ve dolayısıyla davayı bırakıyorlar. Kimi kaçıyor, kimi saklanıyor, kimi susuyor, kimi hakkın tam aksi yönde konuşuyor, kimi inkârın kaynağı olan evrim teorisini savunuyor, propagandasını yapıyor. Yaşadıkları korku yüzünden her biri farklı davranış sergiliyor, Müslümanlardan ayrı saflarda yer alıyor.
Müslümanlar umutsuzluğu, ürkekliği, teslimiyetçiliği ve korkaklığı bırakmalıdır; korkulacak tek güç Yüce Allah’tır. Çeşitli yöntemlerle Müslümanları pasifize etmeye çalışanlar, şeytanın görevlendirdiği kişilerdir. İmanî zâfiyet bugünün en önemli sorunudur. Müslüman her durum ve şartta asla şeytanın değil, Allah'ın tarafında olmalıdır.
Güçlü îman cesaret demektir, şevk ve coşku demektir. Güçlü îman Allah'ın "yardımcısı" olmaktır, mücahit olmaktır. Âhiret gibi dünya saadeti de ibadette ve Allah’a asker olmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.