“AYDINLARIN KARANLIĞI” 1
Bu kitabımız tam adı “Batılılaşma Cinnetinde Aydınların Karanlığı”dır. Geçen iki ay önce, yani kasım ayında çıkmıştı. 432 sayfalık hacimli bir kitaptı ve gündemin en can alıcı noktasından etrafa ışık saçıyordu. Ama nerden bilecektik ki bin küsür sözde aydının PKK safından devlete ve millete hakaretler yağdıracağını ve ihaneti bu boyutlara taşıyacağını?
Kitabı okuyanlar aslında bunun ne kadar normal ve beklenen bir olgu olduğunu bilirler. Zira bu insanlar bu zamana kadar çok daha büyük ihanetler sergileyerek gelmişlerdir bu güne. Bu yüzden “hocam nasıl bir isabetli başlık atmışsınız. Kitabı ilk görüp de aldığımızda bu kadar farkında değildik ihanetin” diyorlar.
Biz de tanıtıcı bir yazı yazmamıştık bu konuda. İyi etmedik elbette. Ama gündem o kadar yoğun ki…
Aydınlar niçin karanlık? Neden ihanet içindeler?
Cevap kısa ve basit: Aydınlarımız kendini bilmiyor. Ne dinini, ne milletini, ne tarihini ve ne de medeniyetini. Ne yazık ki gerçek böyle. Çok acı, çok yazık.
İslam, Yüce Yaratıcımızın dünyada ve ahirette mutlu olmaları için insanlara gönderdiği çok hayırlı, bereketli, huzur ve fayda verici kanunlarıdır. Bu bakımdan din dünya içindir; bir yaşama biçimi olarak bireysel ve toplumsal hayatı düzenler. Unutmamak gerekir ki bütün bu kanunlardan gelecek olan faydalar, insan içindir. Yani insanın mutlu ve huzurlu bir hayat yaşaması içindir.
Aydın bunu bilmez. Öğrenmeye değer de bulmaz. Onun zaten ne Allah’a inanç ve itimadı vardır, ne de İslam’a değer vermesi…
Küfür ise bu gerçeği inkâr ile Yüce Yaratıcıya başkaldırıdır. Bu ise batıl ve bilinmez yollarda insanın mahvolması demektir. Aydının çıkmazı burada. Çünkü dinin yararı insan için olduğu gibi, küfrün zararı da yine insan için. İnsanların inanmasından veya inkâr etmesinden Allah Teâlâ’ya bir yarar veya zarar erişmez.
Küfrün anlamı, Allah’ın yasalarına inanmama, ona bağlı kalmama, onu faydalı bulmama ve beğenmeme, onun yerine kendi veya başkalarının nefsinin arzu ve isteklerine, kanunlarına göre keyfince yaşamadır. Biz bu keyfince yaşamaya “heva” diyoruz.
Allah, kendisine iman ederek emri doğrultusunda yaşayan, salih ameller işleyen mü’minleri, hem kendi hevalarına, hem de kâfirlerin hevalarına uymaktan sakındırır. Ancak İslam ölçülerine, ilkelerine, kanunlarına uygun bir hayat yaşamalarını emreder. Çünkü nefsin hevasına veya kâfirlere uyma, insanı İslam’dan alıkoyarak küfre saptırır.
İslam, toplumu inşa ve devleti yönetmede en büyük pay sahibi olan alime büyük değer vermiş ve onlara insanlık adına sorumluluk yükleyerek “iyiliği emretme, kötülükten sakındırma” görevi vermiştir. Bu, İslam’dan bildiklerini insanlara öğretme, onları iyiliğe yönlendirme ve kötülükten sakındırma ile düzeni sağlama ve faydalı olma demektir aynı zamanda. Halkın görevi ise, onları dinleme, sevme, sayma, uyma ve desteklemektir.
Ama Batılılaşma süreci bir yerde alimin gidip aydının geleme sürecidir. Çünkü İslam gitmekte, yerine Batının küfrü gelmektedir ve bunun merkezinde de “aydın” vardır.
Önemli meseledir, devam edeceğiz.