Zor Zamanlarda İnsan İlişkileri 1
Zor zamanlardan geçiyoruz. Uluslararası bir güç bu mübarek ülkeyi ve İslam
coğrafyasını yeniden kendilerine göre ayarlamak ve terbiye etmek istiyor. 1.
Dünya Savaşı sonuçlarını yaşatmak istiyorlar bize Batı dünyası yeniden.
Bu yüzden zor bir zamandan geçiyoruz. Bu zorluklar bazen bizi de girdabına
alarak çevirip duruyor da başımız bulanıyor, gözümüz kararıyor, içimiz
burkuluyor, duygularımız ayağa kalkıyor, tepkilerimiz hep uçlarda dolaşmaya
başlıyor.
Zaman zaman ilkelerimizi unuttuğumuz, ya da en katısını, en sertini tercih
ettiğimiz oluyor. Aklımız ve mantığımız da bu istikamette hareket edince,
gönül dünyamız zayıflıyor, geriye itiliyor ve sesi cılız kalınca sözü de
dinlenmiyor.
Oysa onu bir dinleyebilsek, bize hep selim olanı, içe sineni, sineye huzur
bahşedeni söyleyecek bize ve yaptığımızdan hiç pişman olmayacağız. Ama
biz kalbimizi susturursak, sesini soluğunu kesersek, onu kim duyar, kim
dinler?
Böyle zamanlar için inen bir ayet vardır:
“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba,
katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i
İmrân, 159)
Resûlullah (sav) içimizdeki insanı bize tarif ediyor. Bize düşünmek kalıyor
sadece, acaba ben şu anda hangisiyim, doğrusu hangisi olmalıyım?:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki onlar hayra anahtar, şerre kilittir. Öyleleri de
vardır ki onlar şerre anahtar, hayra kilittirler. Allâhʼın ellerine hayrın
anahtarlarını verdiği kimselere ne mutlu! Allâhʼın şerrin anahtarlarını ellerine
verdiği kimselere de yazıklar olsun!” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 19)
İnsan ilahî ölçüleri unutmadan yaşarsa, başarılı ve olabildiğince mutlu yaşar.
Giderken de bir “oh” çekerek gider. Onu dost sever, düşmanı yerer.
Ne güzel! Buna razı olmalıyız değil mi? Bir insanı herkesin sevmesi
münafıklıktır. Yani kimliksizlik ve kişiliksizliktir. Hiç hoş değil. Acı olan
dostun sevmez oluşu, düşmanın takdir edişidir. Düşman işi bitene kadar sever
görünür, ama aslında hiç sevmez. Aşağılar için için. Ya da kendi kendilerine
baş başa kaldıklarında kendi içlerinde alay ederler. İşi bittiği gün de atarlar
çöp sepetine…
O yüzden biz daima kalbimizin sesini dinlemeli, vicdanımızı konuşturmalı, iyi
insanlara danışarak iş yapmalıyız. Dost kim, düşman kim, bunu tespitte
günübirlik çıkarlara değil, asırlık menfaatlere bakmalıyız. Bunun da kestirmesi
ilahi ölçülere uymaktır. Yani Kur’an’ı Kerîm ve sünnet-i seniyyeye. Ve
tarihî tecrübe ve bilgi birikimine.
Bir de tembel, umursamaz, laubali olmamalı, gerekeni gereken saatte,
hiç ertelemeden yapmalıyız. Her zamanın kendine göre bir işi ve
ancak buna yetecek bir zamanı vardır. O ertelenirse, iki ayak bir pabuca
girmek gibi bir vaziyet ortaya çıkar ki mümkün değildir ve zarar
kesindir.
Size bununla ilgili bir olay anlatayım. Ama gelecek yazıda, olmaz mı?