Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Ezansız Semtler

Ezansız Semtler

Bu milleti ayakta tutan maya, Müslümanlık dinidir. çok uzaklara gitmeye gerek yok. Osmanlı İmparatorluğunun hem içeriden hem de dışarıdan sonunu getirdikten sonra, savaş ve açlığa mahkum edilen bir milletin nasıl ayakta kaldığını bilmek dahi yetecektir.
Şu an sınırlarına sıkıştığımız Türkiye’yi yeniden ayağa kaldıran mana ve gücü, bu millet nereden almıştı ve hangi inancın temelleri üzerinde mücadelesini sürdürmüştü? Bunu bilmekte ve idrak etmekte büyük fayda vardır ve Allah’a şükür, o mayanın küçük bir nüvesi olarak gökyüzüne uzanan minarelerimiz, yere ve göğe yayılan ezanlarımız vardır.
Büyük mütefekkirimiz, şairimiz ve devlet adamımız Yahya Kemal, sanki bugünleri o günlerden görmüş ve belki de yine kıyamete kadar sürecek olan şer güçlerin taarruzlarına karşı “Aziz İstanbul”unda “Ezansız Semtleri” ve Büyükada’daki Bayram namazını öyle hisli, öyle içli anlatmıştır ki, her okuduğumda tüylerim diken diken olur, içim burkulur.
“Ezansız Semtleri” bugün yayınlayayım demiştim ama yarına da devam edecek. özellikle Büyükada’daki Bayram namazı da çok önemlidir. Yahya Kemal bugün aramızda olsaydı, eminim aynı duygularını tekrar ve hatta yüzlerce defa dile getirir ve yazardı.
Dün de ifade etmiştim. 2008 yılı, Yahya Kemal yılı olarak kutlanacak. Başta belediyeler olmak üzere ülkesini ve milletini seven bütün sivil toplum kuruluşları, Yahya Kemal’i yediden yetmişe herkese anlatmakla yükümlüdür.
Bir milletin kültür haritasını, milletine ve devletine bağlı böylesine mütefekkirler belirler. Onların belirlediği istikamette yürüyen neferlere, şairlere, ediplere, öğretmenlere, yazarlara, kısacası okuma yazma bilen herkese ama herkese ihtiyaç vardır. Vesselam…
“Ezansız Semtler:
Kendi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, Ramazan ve Kandil günleri hissedilmez. çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler.
İşte bu rüya, çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyasıdır ki bizi henüz bir millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular, doğarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler, mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kur'an'ın sesini işittiler; bir raf üzerinde duran Kitabullah'ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gülyağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar.
İlk ders olarak besmeleyi öğrendiler; Kandil günlerinin kandilleri yanarken, Ramazanların, Bayramların topları atılırken sevindiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler, camiler içinde şafak sökerken Tekbirleri dinlediler, dinin böyle bir merhalesinden geçtiler, hayata girdiler. Türk oldular.
Bugünün çocukları büyük bir ekseriyetle yine Müslüman semtlerde doğuyorlar, büyüyorlar, eskisi kadar derin bir tahassüs ile değilse bile yine Müslümanlığı hissediyorlar. Fakat fazla medenileşen üst tabakanın çocukları ezansız semtlerde, yani alafranga terbiye ile yetişirken, Türk çocukluğunun en güzel rüyasını göremiyorlar.
Bu çocukların sütü çok temiz, hilkatleri çok metin olmalı ki ileride alafranga hayat Türklüğü büsbütün sardıktan sonra milliyetlerine bağlı kalabilsinler, yoksa ne muhit, ne yaşayış, ne semt hiçbir şey bu yavrulara Türklüğü hissettiremez.”
Ah! Büyük cedlerimiz! Onlar da Galata, Beyoğlu gibi frenk semtlerine yerleşirlerdi, fakat yerleştikleri mahallede Müslümanlığın nuru belirir, beş vakitte ezan işitilir, asmalı minare, gölgeli mescid peyda olur; sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır, hasılı o toprağın o köşesi imana gelirdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi