İkide İki Ve Arkası!
ÖNCE hemen şunu belirteyim; maç kazanmak, özel de olsa, güzeldir. Takıma moral verir. Eş değerde olsun veya olmasın herhangi bir milli rakibi yenmek, sahadaki oyuncular Türk ise daha da bir anlamlıdır. Buradan bakınca, Fransa-2016 öncesi hazırlık maçlarından yüzümün akıyla çıktık diyebiliriz. En azından grupta karşılaşacağımız rakiplerimize, “Vay be, Türkler hem İsveç’i, hem de grubunun namağlup takımı Avusturya’ya devirdiler...” korkusu, endişesi saldık. En azından bizim maça keklik geldi havası ile çıkamayacaklar. Rahat olamayacaklar...
Şimdi biraz detaylara girelim... Fatih Terim hoca maçtan sonra şöyle bir laf etti: “Ligimiz Fransa-2016 temposunun gerisinde...” Yapma hocam! Bu lige kimi mahalle takımı düzeyinde, kimi emekli, kimi son mangırı vurma hevesinde, her takıma toplam 14 yabancı kıyağını ben mi sundum. Daha doğrusu, bu çıkmaza bizim futbolu hem kalite hem de ekonomik olarak ben mi soktum? Şimdi oturup da sızlanmanın hele hele bu konuda hiç bir anlamı ve yeri yoktur.
Devam edelim... Milli Takım’ın bu iki maçta da bence en dikkat çeken olumlu yanı neydi biliyor musunuz? Takım, zor duruma düştüğü veya skor tabelasında geride bulunduğu sürelerde moral motivasyon eksikliğine yakalanmadı. Sanki hiç bir şey olmamış gibi oyuna devam etti. Yani ne aşırı hırslandı, ne de aşırı düştü... Haaa maçların bazı bölümlerinde rakipler bize göre daha organize oldular, baskı da kurdular ama biz bunların hepsine çok çabuk cevaplar verdik. Bu da inanmışlığın, birlikteliğe alıştıklarının kanıtı idi.
Her iki maç da hemen hemen aynı tertiplerle çıkmış olmamız maçlara sanki puan oyunu gibi baktığımızın kanıtı idi. İki maç arasında Hakan Balta’nın sakatlığını bir kenara bırakırsak, sadece Volkan-Hakan değişliği göründü. Bunun sebebi de sanırım Avusturya takımındaki Bayernli Alaba’ya karşı bir önlemdi. Yani start saldım çayıra gibi bir anlayış göstermiyordu. Bu da futbolculara hocanın ne kadar ciddi olduğunun bir göstergesi idi.
Tempomuza gelince... Siz 2000 yılının Galatasaray’ını ararsanız daha çok beklersiniz. Şunu kabullenin; bu takım teknik kapasite olarak hiç de fena değil. Zaman zaman pres de yapabiliyor. Zaman zaman da kontrollü oynayabiliyor. Yani rakibin durumuna, skora göre vaziyet alabiliyoruz. Tabii ki bölüm bölüm de uygun olmayan görüntüler verebiliyoruz. Eh bu da futbol alanının büyüklüğünden kaynaklanıyordur.
Gelelim iki önemli konuya... Volkan Demirel’de hâlâ ısrarcı olan bence art düşünceli yazar, yorumcu silsilesi artık susmalı, kalemini bu konuda çöpe atmalıdır. Yoksa milli takım üzerinden ay-yıldıza ihanet etmiş olacaksınız. Tabii ki Volkan Babacan başta olmak üzere Milli Takımı buraya getirenlere de... Sesinizi kısın ve oturun... Hep sordum cevap veremediniz; Acaba bütün statlarda kendisine tribünlerden yağmur gibi yağan küfürlere hiç tepki vermeyen Volkan neden Galatasaray’ın stadında, hem de milli maçta tüydü? Öyle ya, madem küfre bu kadar hassasiyet göstermektedir de, kulüp takımındayken de maçı bırakıp gitseydi ya... Bir de şu İbrahimoviç var... Bizim Antalya cennetine korkudan gelmiyor ama İsveç’teki Çek maçında koluna bandı takıp sahaya çıkıyor. Benim için artık böyle bir futbolcu yoktur. Umarım bizim kulüplerden biri çıkıp da buna da son emeklilik ikramiyesini vermez... Evet, bence hazır gibiyiz... Allah son iki ayda sakatlık vermesin! Spor bu, her şey olabilir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.