Al birini vur ötekine...
BAŞLIKTAKİ kurgu hayatımızın bir parçası olmuştur neredeyse... Yanlışların kıyaslanması gibidir... Bir yanlışın yanına bir başkasının konmasıdır her an...
Nerden mi geldim? Geçen iki gün yazımın başlığını nasıl atmıştım hatırlıyor musunuz? “Ben değişik yazarım” idi o başlıklar... Bu defaki de aynen öyle olacak. Ama iki teknik adam aynı maçta inanılmaz yanlışlar yapınca bu defa yukarıdaki başlığı kullandım.
Hemen açalım... Ümit Özat, yani Mersin İdmanyurdu’nun teknik direktörü maç öncesi Fenerbahçe’ye karşı 17 yaşında bir genç stoperi oynatacağını açıklamış. Ben maçı başlamadan on dakika önce açtım. Kadrolara bakarken de Gökhan diye bir çocuğun ismine rastladım. Meğerse o genç stoper Gökhan imiş. Güzel! Nasıl olsa düşmüş gibi görünen bir takımına yarınların oyuncusunu kazandırmak iyi bir hamledir. Tamam, da Ümit Bey o zaman o çocuğun takımına iki gol yedirmesini bekleyip de neden oyundan çıkarttın? Madem yarınlar diyorsun, o zaman bırak maçı tamamlasın en azından... Ama sen Fenerbahçe’ye karşı o genci resmen harcadın. Şimdi acaba gece o çocuk uyuyabilecek mi? Oynatılıp da takımı yaktığına mı yansın, yoksa tam ısınırken “İşte bu adam” dercesine oyundan alınıp afişe edilmesine mi?
Hadi dedik ya al birini vur ötekine. Şimdi gelelim ötekine... Takımı 4-1 önde, yani küme düşmesi hemen hemen kesinleşmiş, topu topu üç oyuncusu olup da hepsinin sakat bir akşamında bir darbe sen vurmuşsun... Diego’yu oyuna sokuyorsun. Tamam... Bitime de on dakika kalmış. Ona da tamam... Ama o da ne? Diego’nun eline bir kâğıt parçası tutuşturuyorsun. O da oyuna girdikten sonra bu kâğıdı Sousa’ya veriyor... Acaba ne vardı o kâğıtta? Her halde bitmiş bir maçın taktiği değil... Bugüne kadar 29 maç oynamışsın ligde, kupada bilmiyorum sayısını Avrupa maçlarını da katalım, siz hiç böyle bir sahneye rast geldiniz mi? Bitmedi! Kâğıdı eline tutuşturduğum adam Brezilyalı. Yani dili Portekizce... Kâğıdı alan Brezilyalı... Yani dili Portekizce... Sen de Portekizlisin. Yani dilin Portekizce... Eee bu ne tiyatro yahu? Yoksa seni bundan böyle tiyatro sahnelerinde mi izleyeceğiz büyük hoca? Portekizce konuşan üç kişi ancak kâğıtta mı anlaşabiliyor?
Maç mı? Yayıncı kuruluşun spikerlerinden Melih Şendil olmayanı, sanki lig finali oynanırmışçasına feryat figan... Melih de, maça büyük ilgi diyor... Ben de. Bakıyorum tribünlerdeki parmakla sayabiliyorum... Bu ne yağcılık böyle yahu?
Ben bu maçla ilgili teknik olarak bir şeyler karalasam size ayıp etmiş olmaz mıyım? Ben ikinci devre başlamadan mekân değiştirdim. Yolda o kadar Fenerbahçe formalı genç-orta yaşlı gördüm ki... Yani bu maç seyredilmezdi. Ama bizim meslek var ya... Yine de iki hocanın tiyatrosunu bize sunduğu için bu maçı kayda aldım... Haa bir de Van Persie-Pereira kucaklaşması var. Yerseniz beyler!
Şampiyonluk mu? Söyledik, yazdık. Daha o işin sonu gelmedi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.