Gavur’a muhtaç olmak!
Suriye sınırından Kilis’e roketli saldırı can yakmaya devam ediyor. Tabi saldırılar yeni değil birkaç aydan beri devam ediyor. Artık adiyattan oldu. Şu ana kadar can kaybı 20 civarında. Ama şehirdeki panik havası zirve yapmış durumda. Huzursuzluk ve kaotik ortam her türlü provokasyona zemin hazırlıyor. İnsanlar tedirgin, eğitim ve başkaca kamu hizmetleri aksıyor.
Bu durumun son bulması için yeni bir strateji geliştirilmiş. Nedir o strateji: ABD’den silahlı insansız hava aracı predatör ile Yüksek Mobiliteli Topçu Roket Sistemi (HIMARS) istenecekmiş. DEAŞ’le bu şekilde mücadele edilecekmiş.
Yine dönüp dolaşıp Gavura muhtaç olduk. İyi mi?
Niye? Bizim yerli, milli yapım silahlarımıza ne oldu?
Neden yerli yapım insansız hava aracımiz ANKA ile Milli OBİS’lerimizle bu meseleyi çözemiyoruz?
Çünkü bizim ANKA’lara silah takıp bir türlü seri üretime geçemedik. Yerli OBİS topçu atışlarımızın menzili ise sadece 40 km. ABD’nin HIMARS’larının menzili ize 90 km. Yani bizimkinin iki katından daha fazla.
Bu şekilde terör örgütleriyle mücadele olur mu?
Takdiri okuyucularımıza bırakıyorum. Benim kanaatime göre ise bu strateji doğru strateji değil. Çünkü “elden gelen öğün olmaz o da vaktinde gelmez”
Hatırlarsanız geçtiğimiz Ekim ayında hem ABD hem de Almanya Suriye sınırındaki Patriot Hava Savunma sistemlerini söküp ülkelerine taşımıştı.
İşte Gavurdan dost ayıdan post çıkmayacağının net kanıtı bu olay. En çok lazım olacağı, kritik bir dönemde sistemlerini söküp Türkiye’yi zora soktular.
“Biz olmadan siz hiçbir şeysiniz. Bize muhtaçsınız” demeye getirdiler.
Burada bize düşense; asla Batı’ya muhtaç olmayacak biçimde bir an önce kendi milli silahlarımızı devreye sokmak.
ABD 90 km. menzilli HIMARS üretiyorsa bizim OBİS’lerin menzilinin 150 km’ye çıkmalı. Bizim ANKA’ların ABD yapımı predatörlerden daha donanımlı olmalı.
Ama durum böyle değil. Yerli teknoloji ile silah üretiminde hükümetin iyi niyeti ve irade beyanı güzel. Fakat sonuç ortada.
İşin garip tarafı ise, sırf yalakalık olsun diye medyanın her gün boş hava gazı vermesi.
Hamaset gırla… “Yaptık, yıktık, vurduk, kırdık, yerle bir ettik” manşetlerinden geçilmiyor. Tabi bu durum en fazla hükümete zarar veriyor. Olan ülkeye oluyor. Bu işle iştigal eden insanları rehavete düşürüyor. Oysaki bu hususta en fazla medyanın duyarlı olması gerekiyor. Yeri geldiğinde hesap sormalı, vatandaş doğru bilgilendirilmeli…
Ama nerede öyle medya?
Bir kısmına bakarsanız yandık, bittik, kül olduk; bir kısmına göre ise çağ atladık ve her şey süt liman…
Hani hep denilir ya…
“Sorunu tespit etmek, çözmenin yarısıdır”
Önce doğru, dürüst, samimi biçimde sorunlarımızı tespit edelim.
Acı da olsa gerçekleri görelim ve kamuoyunu doğru bilgilendirelim.
Aksi halde ele güne rezil oluyoruz.
Ayrıca az gidip uz gidip bir arpa boyu yol kat edemiyoruz.
Benden söylemesi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.