Cemal Nar

Cemal Nar

Yanlışın Başlangıcı

Yanlışın Başlangıcı

Ne yazık ki İslam tarihinde İslam toplumunda olması gereken“hilafet” çok az sürmüş, çoğunlukla bütün olumsuzlukları bünyesinde barındıran “saltanat” rejimi hayat bulmuştur.

Hz. Peygamber (sav) ve Hulefa-i Raşidin (ra) dönemlerinde, uygulanan İslam kanunlarıyla İslam devleti yücelmiş, süratle çevreye yayılmış, ümmetini mutlu, ülkesini mamur eylemiş, insanlığa güzel bir örneklik ve önderlik oluşturmuştur. Belki de insanlık, dünya serüveninde görüp görebileceği en güzel yıllarını yaşamış o çağlarda, o saadet asrında...

Ama maalesef hilafet’in saltanata dönüşmesinden sonra, ümmet ile devlet arasındaki bağ giderek zayıflamış, zaman içinde kopayazmış, hatta çağımızda bir çok coğrafyada görüldüğü gibi iyice kopmuştur. Hatta kopma şöyle dursun, devlet ve millet birbirine yabancılaşmış, belki de düşmanlaşmıştır...

İşte böyle çağlarda, alimler de iki kısma ayrılmıştır: iyi alimler, kötü alimler.

Emeviler’den günümüze kadar olmaması gereken durum maalesef süregeldiği için, gerçek alimler ve dindar halklar genellikle, zalim idarecilerle düşüp kalkan alimleri kınamışlardır. “Alim” ve “idareci” kelimeleri yan yana geldiğinde, işte böyle bir olumsuz mana kendiliğinden zihne damlar olmuştur.

Bunun sebebi ise, gerek Allah (azze ve celle) ve gerekse Peygamber efendimizin (sav) zalim idarecilere karşı alimleri daha gök kapılarının vahy’e açık olduğu o günlerde yoğun bir şekilde uyarmış olmasıdır.

İşte bu sebeplerle alimlerimiz, yazdıkları kitaplarda, ulemâyı ümera kapısından sakındırmışlar, bu konuya dair çok sözler söylemiş, nasihatlar yapmış, kitaplar yazmış, fasıllar açmışlardır. Onlardan biri, bu konuyu en güzel işleyenlerin belki de birincisi olan İmam Gazali, “İhya” adlı şaheserinde “Ahiret alimlerinin vasıfları”nı işlerken “sultanlarla düşüp kalkmaktan sakındırma” babında şunları söylemektedir:

“Ahiret alimlerinin alametlerinden birisi de, zalim padişahlardan uzaklaşmakdır. Ayrı kalmaya imkan bulduğu müddetçe, onlara yaklaşmamalıdır.

Hatta onlar yaklaşsalar bile alimin, onlardan uzaklaşması lazımdır. Zira dünya, tatlı bir yeşilliktir, yuları sultanların elindedir.

Sultanlar, zalim oldukları halde, onlarla buluşan alimler, sultanların gönüllerini hoş etmek ve rızalarını kazanmak külfetine katlanmak zorundadırlar. Halbuki dindar kimselere gerekli olan, onların zulümlerini kabul etmemek, zulümlerini açıklamakla onları zulümden vazgeçirmek için tazyik etmek ve durumlarını kötülemektir.

Onlarla düşüp kalkan ya Allah-u Teala’nın kendisine verdiği nimeti küçümseyerek onların süs ve ziynetlerine meyleder, veya zulümlerini reddetmeyip sükutu kabul ederek iki yüzlü olur. Yahut onların durumunu övecek ve gönüllerini hoş edecek uydurma sözler arar ki buna bühtan ve iftira denir. Yahut da, dünyalıklarından faydalanmak ister. Bu da sırf haramdır. Helal ve haram bahsinde, caizeler, hediye ve ücretler gibi, sultanlardan alınması caiz olan (ve olmayan)’lar anlatılacaktır. Hülasa, sultanlarla düşüp kalkmak, fenalık kapısını açmak demektir. Halbuki ahiret alimlerinin yolu, ihtiyatı tercihtir.”

Gazali bu bozulmanın nasıl meydana geldiğini de anlatır. Şöyle ki, Hulefa-i Raşidin Allah’ı bilen, ilahi kanunlara vakıf olan gerçek imamlardı. Ehli ile istişare de yapıyorlardı. Alimler ise, devamlı olarak halka ilim yayma, ibadetleri öğretme, irşat ve terbiye ile eğitme gibi ahiret ilim ve işleriyle uğraşıyor, fetvadan, devlet görevlerinden kaçıyorlardı. Devletten görev istemiyor, istenmeden verilirse de en güzel bir şekilde yapmaya çalışıyorlardı.

Ne zaman ki idare, fetvaya gücü yetmeyen cahillerin eline geçti, işte o zaman fakihlerden fetva almak için, onları yanlarına almak zorunda kaldılar. Ashabın yolunda giden tabii ve tebe-i tabii alimleri, iktidarların gayr-i meşru, haksız, hukuksuz ve adaletsiz, zalimane uygulamalarına ortak olmamak için, kendilerine verilmek istenen adalet, maliye ve benzeri bakanlıkları, valilik, hakimlik, defterdarlık, muhasebecilik gibi devlet memurluklarını kabul etmediler. Hatta bunun için zorlandılar, zindanlara atıldılar, kırbaçlar yediler.

Bunu gören zamane insanları, sultanlara yakın olmak, devletin üst düzey makamlarına atanmak ve dünyalık toplamak için, fıkıh ve hukuk ilmini öğrendiler ve iltimaslar ve aracılarla, kendilerini sultanlara takdim ettiler.

Böylece, bir zamanlar sultanlar tarafından aranan fakihler, bu sefer sultanları aramak zilletine düştüler. Tam tersi bir durum olmuştu.

Sultanlardan yüz çevirmekle aziz olan alimler ve fakihler, bu sefer makam mansıp istedikleri için zillet içine yuvarlandılar. Aziz iken zelil oldular; yüce iken küçük düştüler.”

Evet, Gazali, yanlışın başlangıcını böyle tespit etmişti ve Allah (azze ve celle) bilir ya yanılmamıştı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi