Bediüzzaman Laikliği Kabul Eder mi? 1
Habervaktim’de bir haber okudum. Diyor ki:
“Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın açıklamalarıyla başlayan laiklik tartışmaları sürerken, Bediüzzaman Said Nursi'nin laiklik konusundaki düşünceleri dikkat çekti.
Said Nursi'nin laikliğe bakışı nasıldı? Said Nursi laikliği nasıl yorumluyordu? İşte Said Nursi'nin laiklik tanımı…
Yeni Asya, "Said Nursî’den laikliğin doğru tarifi" başlıklı haberinde, Said Nursi'nin "Laik cumhuriyet hürriyet-i vicdan düsturuyla dindara da, dinsize de ilişmez" dediğini aktardı.
Haberde, Bediüzzaman'ın laikliğin henüz anayasaya dahi girmediği 1935’te şöyle dediği aktarıldı: “Hükümetin laik cumhuriyeti, dini dünyadan ayırmak demek olduğunu biliyoruz. Yoksa dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmak demek olduğunu, gayet ahmak bir dinsiz kabul eder.”
Said Nursî’nin Eskişehir mahkemesindeki müdafaasında da “Laik cumhuriyeti soruyorsanız, laik manası bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telâkki ederim” dediği ifade edildi.”
'Said Nursi'nin laiklik tanımı' haberi için tıklayın
Önce bir iki meseleye dikkat çekelim. “Laiklik” ve benzeri konularda konuşan ve yazan önceki alimlerimizin sözlerini okurken çok dikkatli olmalıyız. Çünkü onlar, yaşadıkları zamanda, fikir hürriyetinden mahrum olduklarından, hatta en hafif aykırı düşüncelerinden en amansız bir şekilde ceza yediklerinden ötürü, bu gibi konularda ya konuşmamışlardır. Ya da konunun bir parçasını konuşmuşlar, diğer parçalarını zamane şartlarından dolayı sükutla geçiştirmişlerdir.
İşte onların sükutla geçiştirdikleri noktaları anlamadan o sözleri yorumlamak hatadır. Bu hataya düşmenin iki sebebi vardır. İlki, kendi batıl görüşlerine de uyduğu için, sadece onları nazara vererek yanlış yoruma Bediüzzaman Said Nursî’yi alet etmek. İkincisi de İslam dinini iyi bilmediği için, özellikle susulan yerlerde, “hepsi bu” gibiymişçesine görüş beyan etmek. Yani yazarı kendi adına konuşturmak.
Buna göre yukarıdaki sözleri yorumlayalım. Laiklik, din ve vicdan özgürlüğünün gereği olarak devletin bütün dinlere eşit mesafede olmasıdır. Bu bir bakış açısından görülendir. Fakat hepsi bu değildir laikliğin. Buna göre bir ülkede çoğunluk olarak bulunan bir dinin mensupları, azınlık olarak bulunanların dinine karışmayacak, onlara baskı yapmayacaklardır. Yaparlarsa, devlet bu baskıyı önleyecektir.
Bediüzzaman Said Nursî “laik manası bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telâkki ederim” diyor.
Ne demek “telâkki etmek”?
“Anlamak, karşılamak, saymak” demektir. Asla “inanmak, iman etmek” demek değildir. Kimse bu cümleden Nursî’nin laikliği kabul ettiği hükmünü çıkaramaz.
Zaten İslam kimseyi kendini kabule zorlamaz. Bu bilinmeyen bir şey midir? Bu lafın devamı şudur: “Öyleyse bizim Batı’dan laiklik ilkesini almaya ihtiyacımız yoktur. Zaten sorunu kendimiz en iyi bir şekilde halletmişiz. Edemeyenler buyursun laik olsun. Bizi ilgilendirmez.”
Peki bu yorumu o gün Bediüzzaman Said Nursî böyle dile getirebilir miydi?
İsteseydi getirirdi. Ama maslahat gereği istememiştir.
Sonra “Hükümetin laik cumhuriyeti, dini dünyadan ayırmak demek olduğunu biliyoruz” sözünden anlaşılan şudur: “laik devlet hiçbir dini kabul etmez. Hiçbir dinden kanun almaz.”
Buna göre laiklik, şeriatı ilga ederek gelmiştir. Şeriatı yürürlükten kaldırmıştır. Bundan sonra devlette asla İslam kanunları olmayacaktır. Onun yerine insan ürünü beşeri kanunlar ile devlet yürütülecektir. Laikler, Allah’ın hükümlerini atmış, cahiliye hükümlerini, yani kanunlarını almıştır. Ne dersiniz, “efehükmel cahiliyyeti yebğun” ayeti orda dururken, Bediüzzaman Said Nursî bunu kabul eder mi?
Asla ve kat’a etmez.
Peki, aklı başında hiçbir nurcu kardeşimiz şeriatın devlet hayatından iptalini, atılmasını ve yerine Batıdan kanun ithal edilmesini ister mi?
Asla ve kat’a istemez. Ama bunu maslahat gereği belki söylemez. Tıpkı Bediüzzaman gibi.
Peki o zaman şu sözüne ne diyeceğiz: “Yoksa dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmak demek olduğunu, gayet ahmak bir dinsiz kabul eder.”
Bunu da gelecek yazımıza bırakalım, olmaz mı?