Bediüzzaman Laikliği Kabul Eder mi? 2
Soru şuydu:
Azıcık mantığınızı çalıştırarak söyleyin Allah aşkına, “gayet ahmak bir dinsiz olanlar, laikliğin, dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmak demek olduğunu kabul etmiyorlar mı? Aynen öyle söylemiyorlar mı? Tıpkı bütün bütün dindarlar gibi? Bediüzzaman Said Nursî bunu haber veriyor, o kadar.
Haberde "Dinsizlik değil" başlığı altında bu öne çıkarılmış. Bu yanlış anlamaya götürebilir. Biz bir soru ile netleştirelim: Şeriatı reddetmek dinsizlik midir, değil midir? Bediuzzaman “değil” mi diyor?
Diyorsa, hata ediyor. Fakat o hata etmiyor, çünkü öyle demiyor.
Evet, demiyor. “Devleti idare edenlerin hepsi İslam’ı reddeden kafirler değildir” anlamında bir yorumla kendini ceza almaktan kurtarmaya çalışıyor, o kadar. “Biz size kafir demiyoruz, siz de kafir olmayın” demeye çalışıyor.
Mücerret bakarsan laiklikte devlet bütün dinlere eşit bakarmış. Peki, uygulamaya bakarsanız vaziyet nedir? Sahiden öyle midir?
Bütün dindarlar neden zarar gördüler laiklikten? İçeriye, “medresei yusufiye”ye girmeyen dindar yazar mı var o dönemde?
Şeriatı inkar, yani Allah Teâlâ’nın kitabı Kur’an’da bildirilen kanunları inkar elbette küfürdür, dinsizliktir, ama bunu o gün Bediüzzaman açık açık böyle söyleyemezdi. Ortam müsait değildi. Şimdi artık onun talebeleri bu gerçeği açıkça ilan etmelidirler.
Etmiyorlarsa iki şık var. Ya dini bilmiyorlar. Ya da, eğer hala nurcu sayılırsa, “laiklikle bir sorunumuz yok” diyen F. Gülen gibi kafirle iş birliği içinde olduklarından, dini bir kenara bırakıp, ortalığı idare ediyor, takiyye yapıyorlar. “Yok, biz hiç takiyye yapmadık, yapmayız” demeye devam ediyorlar ise, ötesini ben söylemeyeyim, yazım söylesin.
İdare bir yere kadar.
Orası neresidir? Artık hakikatleri açıkça söylemenin vakti hala gelmedi mi?
Bediüzzaman Said Nursî’yi anlamak ve yorumlamak ilim ister. Sadece Risale okumak bu işe yetmez. “Risaleler her şeyi anlatmış” diyenler kusura bakmasınlar. Orada anlatılmayan daha çok meseleler var.
Her şeyi Üstattan beklemeyelim. Artık elimize Risaleleri alıp da okuyup geçmeyelim. Onun o gün söyleyemediklerini şimdi biz söyleyelim veya yazalım. Oturup biz de üstümüze düşeni ilimle yapalım ey sevgili kardeşlerim.
Bunu yapacak alimlerimiz var şükür. Bir Ahmet Akgündüz, bir Servet Armağan yeter İslam devleti ve yasalarını yazmaya, çok şükür. Ahmet Beyin “İslam Anayasası” bir mukaddime olur inşallah.