Dinde Siyasi Teşkilatlanma Ve Hilafet
İnsan, şerefinin kaynağını ve şartlarını iyi bilmelidir.
Bunu biraz açalım mı?
İnsan Allah Teâlâ’nın yeryüzündeki halifesidir:
“Hani rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "(Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?" dediler. Allah "Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim" buyurdu.”( Bakara, 30.)
Biz bugün dilimizde “halef selef, halife, hilafet” gibi kelimeleri hala kullanırız. Bu bakımdan “halife” de bilinen bir kelimedir. Bu manada “hilafet, bir kimsenin diğerinin yerini alması, onu temsil etmesi, onun salâhiyetlerini kullanması mânasına gelir. Bir nevi "vekâlet", yani başkasına vekil olmak demektir. Bu tür vekâlet, sırf asılın vekiline bir şeref bahşetmek, lütufta bulunmak istemesinden ileri gelir
Ancak insanoğlunun bu mânadaki halifeliği, kendi mahiyeti ve sıfatlarına uygun olarak kısıtlı ve sınırlıdır. İnsan dahil hiçbir varlığın Allah Teâlâ'yı temsil etmesi, O'nun yerini alarak tasarrufta bulunması mümkün değildir.
Hz. Âdem'in ve neslinin halifeliği, Allah'ın mülkü bulunan yeryüzünde O'nun iradesine uygun yaşamak ve talimatı doğrultusunda tasarrufta bulunmaktan ibarettir.
İnsanların Allah'a kul olsunlar diye yaratıldıklarını ifade eden âyet ile (Zâriyât 51/56.) halifeler olarak yaratıldıklarını ifade eden âyetler aynı gerçeği anlatmaktadır:
İnsanoğlu “Allah'a kul olsun” diye yaratılmış, yeryüzündeki çeşitli nimetler de bu maksadı gerçekleştirsin diye ona tahsis edilmiştir.
İnsanoğlu kendisine verilen imkân ve nimetlerin Allah'ın mülkü olduğunu, bir amaca ve şarta bağlı olarak kendisine emanet edildiğini, bunlar üzerinde sahibinin irade ve rızâsına uygun bir şekilde tasarruf etmekle, yani halife olmak, hilâfeti kullanmak ile yükümlü bulunduğunu bilecek ve bu şuur içinde davranacaktır.
Yukarıda işaret edildiği üzere buradaki genel hilâfet, yalnızca ilk insan Hz. Âdem'e mahsus değildir; birçok âyet (A'râf 7/69; Yûnus 10/14; Nemi 27/62.) bu kabiliyet ve salâhiyetin bütün insanlar için söz konusu olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Allah'ın kullarından toplu olarak istediği, onları topluluk olarak yükümlü kıldığı vazifeleri yerine getirebilmek, ferdin halifeliği yanında ümmetin halifeliğini de hayata geçirebilmek için siyasî teşkilatlanmaya ihtiyaç vardır.
Bunun zaruri sonucu olarak da fertler, yetkilerinin ve sorumluluklarının bireyi aşan tarafını şartlı olarak içlerinden lâyık olan birine devretmişlerdir. Halifeye verilen itaat sözü (biat), onun Allah'ın emir ve yasaklarına, yani hukuka, göreviyle ilgili dinî hükümlere uygun davranması şartına bağlıdır.
“Odur ki sizi dünyada halifeler yapmış ve verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Muhakkak ki Rabbin, cezalandırmayı dilediğinde işi çarçabuk bitirir ve muhakkak O Gafurdur, Rahimdir: affı, merhamet ve ihsanı pek boldur.( En’am 166.)
Evet, insan, kendisini diğer hayvan ve haşerededen, yani canlı türlerinden ayıran ve üstün tutan şerefinin kaynağını ve şartlarını iyi bilmelidir.