Bugün ne yapalım?

Bugün ne yapalım?

Ailenin en yaşlısının evinde bütün aile bayramlaştıktan sonra siz, eşinizi alarak evinizin bulunduğu sokağın başına varınız ve bir numaralı evin ziline basarak bayram ziyaretine başlayınız.

O sokaktaki hiçbir evi atlamadan hepsini ziyaret ediniz.

Sizi tanıyıp hemen kapıyı açanlar olduğu gibi pencereden başını uzatıp “Tanıyamadım, kimsiniz, ne istiyorsunuz?” diyenler de olacak.

Yatağından kalkamayan “Kapı açık girin” diyen hastadan, “O bizim eve gelmez, ben sarhoşum” diyen de olacak.

Siz, insanların partisine, yaptığı işine bakmadan yalnız insan olmasına bakarak ziyaret edeceksiniz.

Tabii ki, güzel elbiselerinizi giymeden ağzınıza aldığınız tatlıların bile kıskandığı tatlı dilinizi ballı kelimelerle giydirdikten sonra çıkacaksınız sokağa.

Eskiden bazı garibanların kapısını “Bad-i saba”dan başka kimseler çalmazmış. Şimdilerde koca İstanbul’da öyle insanlar var ki işi var, aşı var ama aşiyanı/kapısını çalacak bir dostu yok.

Ben, eşimle beraber bu tür ziyareti yaparken bir tanesi tereddütlü bakışlardan ve benim ısrarımdan sonra kapıyı açtı.

Bayramlaşmadan sonra gözyaşları içinde “Yirmi yıldan bu yana bu kapıdan giren ilk iki kişi sizsiniz” dedi.

Mahallenin sarhoşu beni görünce hemen karşı kaldırıma geçerdi.

Bir gün bunun sebebini sorduğumda “Bu la’netin kokusu dahi senin yakınından geçmemeli” demişti.

Hanımının ifadesiyle “Eşini, işini, içkisini ve bir de bayramda onu ziyaret eden hocasını seven” bu insan da zaman içinde kötü alışkanlığından vazgeçiverdi ve cami safındaki yerini alıverdi.

Bir köy nüfusundan fazla olan apartmanlarda yaşayanların sokağa çıkmasına gerek yok.

Apartmanın kapıcısından başlayarak en son daireye kadar hepsini ziyaret ediveriniz.

Ziyaret ettiğiniz insanların durumuna göre “Ramazan bayramınız mübarek olsun” dediğiniz gibi “Şeker bayramınız kutlu olsun” da deyiveriniz.

Bu bayramın adı sevgili peygamberimizin dilinde “Iyd-ül Fıtır” dır. Türkçe karşılığı “İftar bayramı” demektir. Yani yeme içme bayramı.

Bin dört yüz yıllık tarihimizde yazılan bütün hadis kitapları ile fıkıh kitaplarında “Ramazan bayramı” tabiri yoktur.

Hepsinde “Iyd-ül fıtır” tabiri geçer.

Yalnız sevgili peygamberimiz bir gün aylar hakkında bilgi verirken “Iyd-ül fıtır” a Ramazan bayramı demiş. Kurban bayramına da Zilhicce bayramı demiş. (Bak Buhari, Sahih, Savm, bab 12, Hadis 1813, Müslim Sahih, Savm, hadis 1089, Ahmet, Müsned, 5/47 hadis 20503)

Bayramı kastettiği bütün hadislerde sevgili peygamberimiz “Iyd-ül fıtır” kelimesini kullanmıştır.

Hadis ve fıkıh kitapları Türkçe’ye terceme edilirken “Iyd-ül fıtır” tabiri “Ramazan bayramı” olarak terceme edilmiştir.

Rabbimiz: “Allah’a ibadet ediniz. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayınız. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, ellerinizin altında olanlara iyilik yapınız. Allah kibirleneni, böbürleneni sevmez” buyurmuş. (Nisa 36)

Ana, baba, komşular, arkadaşlar, yetimler, yolda kalanlar, bu bayram nedeniyle gönülleri alınacak. Ayeti kerime “Komşular” derken Müslüman-kafir ayırımı yapmamış.

Gül mevsimi geldiğinde, yalnız Müslümanlara kokmaz. Burun taşıyan her şeye güzel kokular sunarak, kötü kokulardan başka bir şeyle karşılaşmayanları da uyandırır, uyarır ve gönlünü güzele doğru ısındırır.

Cebinizde çocuklara uygun küçük paralarınız ve şekerleriniz olsun.

Durumu iyi olanların cebinde fakirlerin durumuna uygun büyük paralar olsun ve bayram tebriki adı altında yardıma devam etsin.

“Sizin partinin yaptıklarını gördün mü?” diye başlayan cümlelerden uzak durun.

Hiç kimsenin yarasına kezzap dökmeyin.

Üç günlüğüne de olsa

“Gülden terazi yapalım.

Gül alalım, gül satalım.

Gülü gül ile tartalım.

Çarşı pazarımız gül olsun” vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi