Niçin Varsın?
Yeryüzünde birçok canlının nesli kesildiği halde yüce Allah, peş peşe yarattığı nesillerle insanları birbirine halef kılmış; dünyayı insanla şenlendirmiş, onları yeryüzünün seçkin varlıkları yapmıştır.
Ayrıca kimi insanlara, diğerlerine nispetle dünyevî bakımdan üstün dereceler de vermiştir. Ama bunların hepsi bir imtihan İçindir; hepsinin hesabı, sorumluluğu vardır. Bu üstünlük ırkçı anlayışta olduğu gibi doğuştan bir insanın veya ırkın başkalarına statü, konum üstünlüğü değildir.
Bu kadar muazzam yaratılan ve değer verilen insanın başıboş ve serseri bırakılacağını sanmak, insan sorumluluğu ile bağdaşamaz. Bu soru Yüce Yaratıcı tarafından da çok etkili bir biçimde sorulmuştur kendisine:
“İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?
Onun aslı, atılan bir meni damlası değil miydi?
Sonra ana rahmine tutunan yapışkan bir hücre oldu da, Rabbi onu yaratıp düzenledi.
Ondan erkek ve dişi olarak her iki cinsi yarattı.
Bütün bunları yapan, ölüleri diriltmeye kadir olmaz olur mu?”(Kıyamet 36-40. )
Evet, bu dünyada başıboş değiliz. Bir amaç için varız. Allah Teâlâ’nın çizdiği plan şudur; O, yaşadığımız şu dünya hayatında belli bir zaman dilimi içinde bize bir fırsat ve imkan bahşetmiştir. Onun için varız. Onun halifesiyiz. Onun adına iş göreceğiz. Ve bir gün ölecek, sonra tekrar diriltilecek ve bu dünya hayatından hesaba çekileceğiz.
işte bu yüzden şu soruları sık sık kendimize sormalı ve bilincimizi sürekli açık tutmalıyız:
Niçin varız?
Varoluştan amaç ne?
Yeryüzüne geliş gayemiz nedir?
Kabul etmek gerekir ki insanlar zayıflık güçlülük, çirkinlik yakışıklılık, uzunluk kısalık, fakirlik zenginlik, hastalık sağlık gibi bazı açılardan birbirinden farklı yaratılmışlardır ve hepsi de tesadüfi değil, bilinçli bir ilahî tercihin eseridir. Herkes elindeki nimetler ile mükelleftir, imtihandadır.
Allah Teâlâ’nın halife kıldığı kullarına zenginlik, fakirlik, şeref, makam ve mevki, ilim, cehalet, ahlâk, akıl ve rızık gibi hususlarda kimini kiminden derecelerle üstün kıldığı bir gerçektir. Bu farklılık asla bir acizlik veya bir cahillik değildir.
Öyleyse niçindir?
Çok basit. İmtihan için.
Vermiş olduğu şeyler hususunda denemek ve sınamak içindir. Meselâ, zengin bir kimseyi zenginliği ile sınar, şükründen sorumlu tutar; fakiri fakirliği ile sınar ve sabrından sorumlu tutar. Mükafat veya ceza, kulların ameline göre değişik olacaktır.
Bazen insan mükellef tutulduğu hususlarda veya fiilen yaptıklarında kusurlu olabilir. O bakımdan karşılık amellere tabi olarak gelir.
Kur"an-ı Kerim'de şu ayet-i kerimenin benzeri pek çoktur.
"Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz."(Muhammed, 47/31.)
Allah'ın yeryüzünde halifesi olması hasebiyle büyük bir sorumluluk yüklenen insanoğlunun bu durumu Kur'an-ı Kerîm'de şöyle anlatılmaktadır:
“Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar, zira sorumluluğundan korktular, ama onu insan yüklendi. İnsan bu emanetin hakkını gözetmediğinden cidden çok zalim, çok cahil bulunuyor.” (Ahzâb, 33/72.)
Bu emanet nedir?
Yazı uzadı. Gelecek yazıya bırakalım mı?