Eski Türkiye Ve İşkence 5
Yaralı bereli, yorgun ve öfkeli yavaş yavaş merdivenlerden çıkıyoruz. Her tarafımız acı içinde. Salona girdiğimizde bütün bakışlar bizim üstümüzde. Dehşetle açılmış gözlerden üstümüze acı ve hüzün yağıyor. Utanıyorum ben. Şerefimiz, izzetimiz, insanlığımızı çiğnemişler. Hor ve hakir kılmışlar. Ayıp yağıyor sanıyorum göklerden. Bakışlarım hep yerde. İsyan içimi biçiyor Hartlap usturası gibi. Sessizce çantamı alıp çıkıyorum dışarı. Birden aklıma bir fikir geliyor ve parası çalınanı arıyor gözlerim. Buluyorum.
-Sen de Diyarbakır’a geliyordun, değil mi?
-Evet.
-Paran da yok şimdi.
-Evet.
-Gel benimle, bu gece bizim okulda kalırız. Otel parası verme, diyorum.
-Sağol, diyor. Gelmiyor benimle.
İçimden Allah’a yalvarıyorum “ne olur tatlı dilime bir kansa, ah bir inansa da gelse benimle” diye. Israr ediyorum ama, ya utandığından, ya da korktuğundan, kabul etmiyor ve ayrılıp gidiyor kalabalık içinde.
Ah olmadı işte! Bir kandırabilseydim, tenha bir yere bir çekebilseydim, Hartlap bıçağının kuru kuruya kılları kesen keskinliği ile bütün marifetini üstünde deneyecektim. Olmadı işte. İyi ki de olmamış çok şükür. Ama insanı bıçaklamak, karnını deşip atmak da büyük bir şey değilmiş ve gerekirse zevkle yapılırmış. O gün onu yaşadım. Ancak bugün “iyi ki de olmamış” diyorum. Öfkeyle baktım ardından. Kalabalıktan kopmadan gidiyordu. İhtimal benden çok öbür delikanlıdan korkuyordu.
Neyse, bir dolmuşa atladık. Herkes bana bakıyor. Çok rahatsız oluyorum. Birisi Kürtçe bir şeyler söylüyor.
-Kürtçe bilmem, diyorum.
-Çok dövdüler mi? Diyor.
Gözlerim çakmak çakmak, içimde öfke gittikçe büyüyor. Gırtlağıma bir acı gelip yumruk gibi oturuyor. Başımı camdan dışarı çeviriyorum ve karanlıklarda kaybolmak istiyorum.
Adam cevap vermememi anlayışla karşılıyor herhalde ki susuyor. Şehre varıncaya kadar kimse konuşmuyor.
O saatlerde sokağa çıkma yasağı başlamış. Caddeler bom boş. Adam yok, dolmuş yok. Çantamı elime alıyorum, çantam düşüyor. Ellerim tutamıyor yükümü. Öfkem büyüyor. Bileklerimle başımdan geçiriyorum ve istasyona doğru yollanıyorum. Bizim pansiyon orda ya…
Yolda askerler gelip geçiyor. Ben herkese öfkeliyim. Ters ters bakıyorum onlara. Neyse ki “ne geziyorsun bu saatte?” diye sormuyorlar. Mehmetçik idare ediyor bizi.
Ama ben farklı düşünüyorum. “Sorun da anlatayım bari” diyorum. “Beni çağırdınız, sizin davetinizle geldim, karşılaştığım bu” diyeyim. Hayır sormuyorlar ve ben zar zor pansiyona geliyorum. Gece yarısı. Gelenler varsa da uykudadır herkes. Boş bir yatakhaneye giriyorum. Ranzalar çıplak. Bir yatağı yerinden alıp ranzaya sermek istiyorum. Acı içindeki ellerim izin vermiyor. Dizimle, dirseğimle ite ite yarısını ranzaya yıkıyorum ve üstüne uzanıp kıvrılıyorum. Her tarafım sızılıyor. Ne yapsam diye düşünüyorum. Sonunda çocukluk işte, utanıyor ve kimseye dememe kararı alıyorum. O karardan sonra sızmış kalmışım.
Sabah gelenlerle kucaklaşıyoruz. Farkına varanlara anlatıyorum. Onlar da bir şey demiyorlar. Ama aylar sonra baş muavinimz Asaf Gördük bey bu işlerden haberdar oluyor. Piyes sorumlumuz da o.
-Olur mu yavrum, niye demedin bana? Anasını ağlatırdım onların!
Bir öğretmen o pis sarhoşlara, beli silahlı polis eşkiyalarına ne yapabilirdi ki? Biz öyle düşünüyorduk o günkü aklımızla. Öyle düşünmemek gerekirmiş oysa. Gücün yetiyorsa gök kubbeyi yere indirmek gerekiyormuş. Hem bizim bilmediğimiz çok şeyler varmış meğer. Hiç umar mıydık, Asaf bey sivil polismiş. Yedi sene bizim başmuavinimiz, yedinci senede resmen ayrıldı ve emniyetteki odasına oturdu. Hatta bir kavgaya karışan arkadaşları haberdar edince onları kurtardı. Nerden bilebilirdik ki?
O olay bende polis fobisi oldu. Hiç sevmedim o mesleği. Gözümde hala soğuk ve sevimsizdir. Ve bir şey daha: çok aradım o polisleri Diyarbakır sokaklarında, maç esnasında stat çevrelerinde, cebimde koca koca taşlar olarak. Ama birisine olsun rastlayıp da kafasını kıramadım zalimlerin…
O günden sonra işkence gören herkesi haklı bildim. İşkence insanlık suçudur diyenleri takdir ettim. Kısasa kısas gerekir. İşkenceye af olamaz. “Devlettir, polistir, bizim içindir” gibi saçma sapan bahanelerle buna karşı çıkan kim olursa olsun zalimdir, lanetlenmelidir. Kişi suçluyu affeder başka, yoksa işkenceci asla affedilmemelidir. Ve devlet, ve devletliler işkenceye göz yumuyorlarsa yazıklar olsun o devlete de, o devletlilere de!