Geçmiş olsun!
Yok yok kimsenin hasta olduğundan falan söz etmiyorum, hasta olan ve de tedavisi artık imkansız gibi gözüken futboldur. Hastalığın adı nedir mi? Makine düzeninde çalışarak önce rakibe top oynatmamak, sonra da denk gelirse tek atıp maçı götürmek... Adını henüz kimse koyamadı. Sakın ola ki birileri çıkıp da total futbol falan demesin. Çünkü o stil oyun Hollanda’nın Ajax’ı ile başlayıp, aynı ülkenin milli takımı ile devam edip tarihe gömülmüştür.
Peki, nedir bugünkü futbol? Biraz da bizim milli takım bazında da değerlendirerek izah etmeye çalışalım. Önce birinci prensip olarak rakibe hiç top yaptırmayacaksınız, onu bloke edeceksiniz, bunu sert veya herhangi bir tür faulle de yapsanız olur. Yeter ki rakip sizin savunma bölgenize boş saha bularak gelmesin, sizden adam eksiltmesin. Zaten topluca savunma modeli de var ya... O kabalalıkta ne iş yapılır ki kolay kolay...
Bizim milli takıma gelince... Orta alanım tahripkâr değil. Selçuk, Ozan ve Oğuzhan’dan hangisi legal veya illegal faul tutkudur ki? Önde Arda ve Hakan da aynen öyle... O halde rakip topu ve tüfeği ile üstümüze gelebilir. Savunmamız mı? Bu maçtaki en sert ve durdurma özelliği olan tek adamımız Caner... O da bir buçuk aydır oynamıyordu. Böylesine kurgusu olan bir futbol topluluğu rakibi karşısında ne kadar dayanır ki? Hele hele Rakitiç ve Modriç gibi hem oynayan, hem oynatan, hem de en sert faulü kurallar içinde yapabilen bir rakip orta saha varsa...
Şöyle bir oynanan maçları gözünüzün önünde bir kere daha canlandırın. Bizden başka rakibe 5’lik 6’lık olabilecek bir takım izlediniz mi? Çekler bitime bir kaç dakika kala kaybetti. Almanya maç biterken son golü bulup 2-0 yaptı. Artık öyle ağır skorlu maçlar devri bitti. Böyle bir sonuç alınırsa biliniz ki bu bir kazadır.
Bütün bu özelliklere rağmen ve de o ülkedeki terör esintilerini göz önünde tutarsak yine statların ağzına kadar dolu olması ciddi bir kazanımdır. Sanırım, turnuvaya katılan takımların taraftarları, çokça Fransa’nın bir turizm ülkesi olması avantajını değerlendiriyorlar. Hem futbol, hem de keyifli yemekler, gezintiler...
Peki, bizim milli takım bu açığını nasıl kapatır? Ya da kapatabilir mi? Ben bu takıma her şeye rağmen Emre Belezoğlu’nu alırdım. Sakın bana geleceğin takımını hazırlıyoruz falan denmesin. Hele hele 14 yabancı ile istilaya uğramış ve tek ihracatı bulunan bir ilke söz konusu ise... Savunmanın göbeğinde Topal’ı harcamaz, oraya, ne yazık ki yabancı istilası yüzünden sayıları çok azdır, bir yerlerden stoper bulurdum. Örnek mi; Yalçın... Ya da eldeki Ahmet... Volkan Şen, kavga etmeme şartıyla, banko açıklardan biridir. Acaba diğeri kadrodaki Olcay mı? Ama karşısına rakip alarak geçme özelliği olan yerli var mı? Ne gereği var ki? Nasılsa Quaresma, Nani, Podolski falan var ya Terim hocam! Ben Trabzonspor’daki Yusuf’u bile, ciddi şekilde eğitmek şartıyla, kadroda bulundururdum.
Neyse, futbol artık budur...
Hayırlı seyirler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.