Gülen’i Tanımak
Bir Müslümanın birisi ferdî ve diğeri ictimaî olmak üzere iki davası vardır.
Ferdî davası, iyi bir Müslüman olarak yaşayıp ölmektir. Bunun için iyi bir bilgi, sahih bir iman, salih bir amel, selim bir kalp ve güzel ahlak gereklidir.
Böyle güzel bir Müslümanın ictimaî davasına gelince, o fa bir ferdi olduğu İslam toplumunu inşa etmek, onu yaşatacak ve koruyacak bir İslam Devletini kurmak ve yeryüzünden fitne, fesat ve münkerin kalkması için İslam dinini bütün dünyaya ve dinlere üstün kılmaktır.
Kısaca davamız budur. Buna ulaşmak için ne kadar çabalarsak, biz de çabamız da o kadar değerlidir. Başarı Allah’tandır. Zafer inananlarındır.
Biz F. Gülen’i ve cemaatini bu davada bilir, Allah için sever ve destekler idik. Bazı kardeşlerimiz onu ve cemaatini “devlet ve sistem şuurundan yoksun” diyerek eleştirirlerdi. Hocanın görüşlerinde bu zannı besleyecek ve “acaba” dedirtecek bazı üslub, beyan ve düşünceler de yok değildi. Ama o günkü düşüncemize göre “bu bir haksız eleştiri” idi.
Bize göre mesele “sistem şuuru” meselesinden ziyade “üslup ve davet metodu” meselesiydi. Keşke biz haklı çıksaydık, fakat neticede maalesef o arkadaşlarımız haklı çıktılar. Bizden kat be kat fazla ilmi ve faaliyeti olduğuna inandığımız bir adamı nasıl olur da kendimiz ve kalbimizce bilmez de “şuursuz” sayabilirdik?
İlkemiz, “kendimiz için istediğimizi din kardeşimiz için de istemek” değil miydi?
Şimdi “sistem” deyince bizim aklımıza “cumhuriyet, demokrasi, laiklik, batılı kanunlar, şeriat, kurucu irade, Atatürk vs.” gibi kelimeler gelir. Burada üç kavram kilit rol oynar: Laiklik, demokrasi, Atatürkçülük.
Bunlar hakkında Gülen’in görüşlerine baktığımızda çoğunu “İslamcı” bakış açısına ve düşünce tarzına – en hafif deyişle - kısmen ters düştüğünü görürüz. Bunlara ileride kendi beyanlarından parçalar alarak biraz daha yakından bakacağız. Burada kısaca bazı örnekler sunalım. İşte laiklik ile ilgili görüşleri:
“Benim laik cumhuriyet esaslarına, cumhuriyete, hele cumhuriyete karşı söylediğim bir kelime varsa, yazdığım bunca kitap, 35 sene kürsülerde vaaz ettim, bunca sohbetlerim var, Türk toplumuyla bütünleşmiş bir insanım. Eğer bir kelimem varsa; doğru derim, hakikaten benimle konuşulmasın derim. Bunu ispat edemezler.
İkinci mesele. Muhal farz. Muhal farz dedikten sonra her şey caizdir. Diyelim ki ben onlardan evvel cumhuriyetçiyimdir. Hatta İslâm'ı ilk dönem itibariyle ben cumhuriyet kabul edenlerdenim. Aksi iddia edilemez bu meselenin.”
İş bu kadar basit değildir elbette. Laiklik ve demokrasi cumhuriyetin en temel esaslarındandır. Bir Müslüman için bu çağda en büyük tehlike, şeriatı reddeden ve insanı tanrı mesabesine koyarak “kanun koyma yetkisi” veren laikliktir. Buna bir Müslüman nasıl karşı olmaz ve bu karşıtlığı haykırmaz!
Laikliğin nasıl bir küfür olduğu hakkında “laiklik Sorgulaması” adıyla koca bir kitap yazdık. Başka kitaplarımızda da konu enine boyuna işlenmiştir. Buna rağmen işte Gülen’in laiklikle ilgili bazı sulu sözleri:
“Laisizmi sekülerizm olarak anlayan kimseler tamamen meseleye dünyevilik şeklinde yaklaşıyor. Öyle olunca idaremizin içinde hiç bir uhrevilik olmasın, hiç bir ukba olmasın diyorlar. Oysaki bana göre -mümkündür veya değildir- Demokrasi, insanların bütün ihtiyaçlarını karşılamaya cami' bir sistem şeklinde dizayn edilirse şayet, ben, kabre kadar benim hayatımı yaşamaya yaradığı gibi, kabirden öte benim problemlerime cevap vermesini de çok arzu ederim.”
Şeriatı reddeden ve insanı yegane kanun koyucu gören laiklik ve onu olmazsa olmaz bir şart olarak gören demokrasiye iman, insanda ahiret inancı bırakır mı ki, Hocanın deyişi ile “kabirden öte benim problemlerime cevap versin”?
Kimden neyi bekleyeceğini bilmek aklın kârı değil mi?