Gülen’e Pavlus Görevi
Gülen Pavlus’un yerine geçmek istiyor.
Bu ne demek?
Bunu anlamak için iki soru daha soralım: Bu adam kimdir ve ne yapmıştır ki Gülen de aynısını yapmak istiyor?
Pavlus, Paul adını almadan önce Saul olarak anılıyordu. Kendisini İsevileri ve İseviliği yok etmeye adamıştı. Hristiyan olmadan önce İsevilere şiddetli zulümler yaptığını Pavlus kendisi itiraf etmektedir. Pavlus, İsevileri tutuklamak amacıyla Şam'a yolculuk ederken İsa kendisine göründü ve Pavlus bu vakada görme kabiliyetini kaybetti. Üç gün sonra Şamlı Hananya, Pavlus'un gözlerinin tekrar şifa bulmasına vesile oldu. Pavlus, bu yolculukta Hristiyan oldu ve bunun sebebi olarak, Şam yolculuğunda, Meryem oğlu İsa’nın kendisine göründüğünü dile getirmeye başladı.
O günden itibaren Pavlus, Nasıralı İsa'nın İsrailoğullarının beklediği mesih ve aynı zamanda da Allah'ın oğlu olduğunu insanlara vaaz etmeye başladı. Dinin kanun yönetim ve kısmını attı ve onun Sezar’ın hakkı olduğunu söyledi.( https://tr.wikipedia.org/wiki/Pavlus)
Meşhur “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrının hakkı tanrıya” ondan sonra darbı mesel oldu.
Pavlus’un tarihte Hıristiyanlık için yapmış olduğunun aynısını şimdi Gülen İslam’a yapmak istiyor.
Nasıl mı?
İslam’ı, hayatı düzenleyen kendi kanunlarından kopararak, “laiklik ve demokrasi” adı altında kendince terbiye etmek ve çağdaş dünyaya sunmak isteyerek. Evet, Gülen İslam’ın devlet, kanun, yönetim ve cihat kısımlarını törpüleyerek kendince onu modern dünyada kullanılır hale getirmek istiyor. Batıya bunu yapacağına dair söz vermiş. Son yazısında Batıya bunu hatırlatıyor: “Beni Türkiye’ye teslim etmeyin, daha size yapacak çok hizmetlerim var”.
Şimdi Gülen, bir ABD projesi olan “Ilımlı İslam” ile aynı işi yapmaya çalışıyor: “Tanrı adına iman ve ibadet et, ahlaklı ol. Fakat yönetimi, yasaları demokrasi ve laiklik adına devlete ver.”
Hangi devlet?
Siyonizmin ve uluslararası sermayenin belirlediği devlet!
Bunun bir başka ifadesi, “İbrahimi dinler” veya “semavi dinler” adı altında Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ı birleştirmek çabası olan “diyalog” çalışmalarıdır.
* * *
Bizde de İlker Başbuğ gibi bulunduğu makam itibariyle doğru bilgi ile donanımlı olması gereken nice bir insan, bir zamanlar bizim içinde bulunduğumuz yanlış gibi, hala onu “laiklik karşıtı bir din devleti kurmak isteyen gerici yobaz” zannediyor.
Bunu söylediği zaman Ahmet Hakan soruyu yapıştırıyor: “Efendim, biraz önce dediniz ki, bu işi F. Gülen yapamaz. Arkasında başka güçler var. O güçler de CİA ve benzeri güçler. O zaman akla şu soru geliyor; CİA veya ABD Türkiye’de bir şeriat devleti olsun mu istiyor?”
İlker Başbuğ donup kalıyor. Öyle ya, Amerika bunu ister mi? Taliban bir İslam devleti kurdu diye Afganistan’ı işgal etmesi ortada. Amerika İslam coğrafyasında bu amaçla dolaşıyor zaten. Hakiki İslam yerine “Ilımlı İslam” hakim olsun istiyor. Ilımlı İslam, içi devlet, yönetim, kanun ve cihat esaslarından arındırılmış, Batının değerlerine teslim olmuş bir İslam’dır.
* * *
Soru hala ortada. ABD F. Gülen’i “İslam devleti kursun diye mi destekledi?”
İnsan ne kadar cahil olursa olsun, bu soruya “evet” diyemez. Bu tamam. Peki, o zaman bir “hoca”yı niye destekledi?
İşte meselenin püf noktası burada. O desteklediği bir “hoca” değil, İslam’ı bozmak, değiştirmek, hak din olmaktan çıkarmak isteyen bir Batı maşasıydı. İslam’a en büyük tuzağı kuruyordu.
Nasıl mı?
“İslam laiklik ve demokrasiyi kabul eder” diyerek. Yani orijinal İslam yerine ılımlı İslam’ı koyarak.
O zaman adı Müslüman, yaşantısı Hıristiyan olan bir devlet ve toplum meydana gelecektir. Arada bazıları namaz kılacakmış, oruç tutacakmış, hac ve umreye gidecekmiş, toplanıp zikir çekeceklermiş, bunun Batıya, yani laiklik ve demokrasiye bir zararı yok, varsın yapsınlar.
Önemli olan devlettir, idaredir, kanunlardır, genel yaşama biçimidir. O Batı tarzında olsun, yeter!
Şimdi anladınız mı Amerika nasıl olur da bir “hoca” denilen adamı destekler?
Siz de anladınız mı sayın generalimiz?