Tarihî sorumluluk ve hayatî zorunluluk
Herkesin bildiğini tekrar edelim: Geçmiş asla geçmez. Bir anlamda, baba ocağımızdır o. Anayurdumuzdur. Mesela Yahya Kemal'in acı dolu Mütareke yıllarını anlattığı 1918 şiirini sıklıkla okurum. Bu okuma isteği, bir ihtiyaç olarak gelir. Yine, koleksiyonumdaki Mütareke pullarına belli aralıklarla bakarım.
1918, Kendi Gök Kubbemiz'de üç kıtadır. Oysa şiir dört bölümden oluşmakta. Şiirin son kıtası kitaba alınmamış. Dördüncü bölüm, “bu halk o gün kavuşur annemiz vatana” dizesiyle başlar ve “bu gamlı günleri hiçbir zaman unutmayarak” diye biter.
Annemiz vatan. 'Cennet annelerin ayakları altındadır' ve 'vatan sevgisi imandandır.' Bir kelime oradan, bir kelime buradan gibi.
Aynı şairin İstanbul'un işgalini anlattığı 16 Mart 1920 başlıklı şiirinden de iki dize alalım: “Bir gün dolarsa çilemiz ey Rabb-ı zü'l Celâl / Bir şer bırakma der-kef-i mîzân edilmedik.”
Yahya Kemal'in şiirleri ve yazıları üzerinden bir devri, yani kıyamet yıllarını okumak, takip etmek mümkün. Ve Büyük Taarruz. 26 Ağustos 1922: “Galib et çünkü bu son ordusudur İslâm'ın.”
Demem o ki, bütün bunlar olmamış, yazılmamış gibi yapamayız. Bu millet ve memleket, bin yıldan beri nice Malazgirt yaşamıştır. Şükürler olsun ki, hâlâ buradayız.
***
Sürek avının ne olduğunu bilir misiniz? Bu av türünden kurtuluş imkânı neredeyse yoktur. Karşı tarafın (avın) hayatını ve neslini devam ettirme hakkı elinden alınır. Avcılar ve köpekler, büyük bir çember oluşturur. Adım adım çember daraltılır. Sonunda av, diyelim ki keklik veya bıldırcın sürüsü, küçük bir alana sıkıştırılır. Etrafı tamamen sarılmıştır. Sonra ateş başlar. Sürek avı, tam manasıyla bir kırım olduğu için, dünyanın birçok ülkesinde yasaklanmıştır.
Milletimiz, işte bunu yaşamış, böyle bir ölüm çemberinden çıkmayı başarmıştır.
Balkanlardan, Kafkaslardan, Asya ve Afrika topraklarından başlayan, yıllar boyunca süren sürek avı sonucunda, elde bir Anadolu kalmıştır. Daha doğrusu, yüz binlerce insan buraya sıkışmış, sıkıştırılmıştır. Çemberi sürekli daraltanlar, işin sonunda, Anadolu'yu da işgale başlamışlardır. Amaç bellidir: Bir milleti tarihten silmek.
Hemen burada, Yahya Kemal'in bir dizesini paylaşalım: “Vatanda korkulu rü'ya içindeyiz, gerçek.”
Peki, bu korkulu rüya bitmiş midir? Diyoruz ki, hayır.
***
Yaşanan bu büyük kıyamette, kıyımda, millî hafıza her şeyi kayıt altına almıştır. Milletin mektebinde okunan, öğretilen budur. Bazı politikacılar, kimi aydınlar ve arkası karanlık şahıslar başka türlü konuşabilir. Çeşitli projeler olabilir. Fakat ana gövde ne diyor, nasıl düşünüyor, ona bakmak lazım. Çünkü esas odur. Nihayetinde, son söz milletindir.
Bu bölümü yazarken, Mehmet Nuri Yardım'ın Kalem Efendileri (Çağrı Yayınları, 2015) kitabında geçen bir cümleyi hatırladım. Mehmet Nuri Bey, Necip Fazıl'ın birinci vefat yıldönümünde, oğlu Mehmet Kısakürek'le söyleşi yapmaya gider. Oğul Kısakürek, başlangıçta, şöyle sitem eder: “Henüz bir sene geçmeden herkes onu unuttu…” (Sayfa 4)
Şimdi durum nasıl? Mehmet Akif, Necip Fazıl her geçen gün büyüyor, daha çok insana ve kalbe ulaşıyor. Onları unutturmaya çalışanlar ise bu vefalı milletin neresindeler? İnönü, Evren vs.
***
Ölümüne muhalefet etmek, hakkaniyetsizliği de beraberinde getiriyor. Buradan yola çıkanların nerelere kadar gidebileceğini şaşkınlık içinde izlemeye devam ediyoruz. Fakat bu gidişat, millet katında ters tepiyor, iyi karşılık bulmuyor.
Hatalar, eksikler, ihmal ve suistimaller olacaktır, oluyor. Bazen yanlı ve yanlış kararlar alınabiliyor. Bunları alkışlayacak, onaylayacak değiliz. Öte yandan, eleştirilerimizi yaparken, işi düşmanlığa vardırmamak gerekir.Tarihî sorumluluk ve hayatî zorunluluk bahsini daima aklımızda bulundurmalıyız. O olmasın da kim olursa olsun düşüncesi, bizi daha vatansever yapmaz. Hasettir bu.
Edebiyattan siyasete kadar, galiba ölçümüzü kaybetmek üzereyiz. Ölçü neydi? Allah'tan korkmak ve kuldan utanmak. Ölçü neydi? Düşmanımızın dahi insan olduğunu unutmamak. Ölçü neydi? Aleyhimize olsa bile adaletten ayrılmamak. Vatanı ve insanı emanet bilmemiz gerekiyor.
Bir de bu var: Açık aramaktan yorulan gözler, elbette doğru ve güzel işleri göremez. Her hayırlı çabanın sonuna mutlaka bir olumsuzluk ekler
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.