Yapılması gerekeni tartışmadan bulmak mümkün mü?
Türkiye pek çok sorunu, konuyu ve problemi yeteri düzeyde tartışamıyor. Tartışamadığından dolayı da tüm toplumun paylaştığı, destek verdiği ve içine sindiği çözüm yolları geliştirme konusunda başarılı olamıyor. Dikkat edilirse sorunların bir biçimde toplum gündemine oturduğu, toplumun hep birlikte dikkat kesildiği, tecessüs ve soruların yüksek sesle telaffuz edildiği anlarda yetkililer kabaran merak ve soruları yatıştırmak için "yapılması gereken ne ise yapılacak" anlamında taahhütleri dile getirmekte ve açık bir kararlılık gösterisi sergilemektedirler.
Cevaplanması gereken ilk soru bu tür toplum merakının ve tecessüsünün kabardığı anlarda topluma vaat edilen "yapılması gereken ne"dir? Bu yaklaşımın gerisinde şöyle bir peşin kabul vardır: Her konuda yapılması gereken tek bir şey vardır ve bu ne ise tereddüt edilmeksizin yapılacaktır. Bunun yapılması için maliyet, katlanılacak fatura vb. argümanlar asla hesaba katılmaksızın kararlılıkla ve ne pahasına olursa olsun yapılacaktır…
Yöneticilerin kabaran toplumsal duyarlılığı ve merakı yatıştırmak için kararlı bir duruş göstererek onları yatıştırmaya çalışmalarının anlaşılır bir yanı var. Elbette bu tür zamanlarda yönetimin kararsız, mütereddit ve çelişkili bir görüntü vermesi asla tasvip edilemez ve bu tür hayati konuların üstesinden gelinmesinde olumlu bir katkısı da olamaz.
Ancak hangi sorun veya konu olursa olsun yönetimin yapması gereken tek bir şey mi vardır? İşte bu noktada bir yanlış tavır içerisinde olduğumuzu söylememiz gerekiyor. İster istemez böyle bir yaklaşım, her bir sorunun çözümünün tek olduğunu ve bu tek yöntemin keşfi ve bunun kararlılıkla uygulanması halinde sorunun üstesinden gelineceği şeklindeki düz ve mekanik bir zihniyet yapısını ortaya koymaktadır. Mekanik düşüncenin ve çözümlerin en yüksek seviyede ortaya çıktığı mühendislik konularında böyle bir tavrın olmasını anlamak zor değil. Neticede herkesin bildiği gibi "doğru, iki nokta arasındaki en kısa çizdir". İki nokta arasında pek çok çizgi çizilebilir, ancak bunlar arasından doğru olansa bir tanesidir. Fakat toplumsal menfaate en uygun olan hangisidir diye sorulursa bunun cevabının iki nokta arasındaki en kısa çizginin olduğu her zaman söylenemez. Çünkü doğru dediğimiz şey, temelde "göreli"dir. Belki de toplumsal menfaati en yüksek düzeyde maksimize eden çizgi doğru olabilir. Bu durumda en kısa olan değil en çok maslahata uygun olan "doğru"dur.
Bu durum ancak sağlıklı bir tartışma, eleştirme, değerlendirme ve ölçüp biçme çabası sonunda ortaya çıkabilir. Kanaatim odur ki biz toplum olarak sorunlarımızı yeteri kadar tartışamıyor, çeşitli açılardan değerlendiremiyor ve çözümler içerisinden en uygun olanı belirleme noktasında yeteri kadar çaba gösteremiyoruz. Mesela toplumun canını ciddi şekilde acıtan ve bugünlerde olduğu gibi tüm toplumun bir anda ayağa kalkmasına vesile olan güvenlik sorunları ve güvenliğe ilişkin konuları, bu konuda takip edilen siyasaları, problemler için geliştirilen yöntemleri yeteri kadar tartışmıyoruz; bu tür konular işin doğası gereği güvenlik güçlerine bırakıyoruz ve toplum olarak ancak sonuçlarıyla yüz yüze geliyoruz.
Güvenlik gibi hayati konuların uluorta ve gelişigüzel tartışılmasından söz ediyor değilim. Sözünü ettiğim husus konuyla ilgili kesimlerin ciddi bir sorgulama ve eleştiri mekanizmasını çalıştırarak toplumun bunca fedakarlığına rağmen, seçilen yöntemlerde, belirlenen siyasalarda, izlenen yöntemlerde beliren hataların ve yapılabileceklerin ortaya konulmasıdır.
Türkiye çeyrek yüzyıldır ciddi bir terör mücadelesiyle baş başadır. Bu mücadelede büyük faturalar ödenmiş, toplum olarak ciddi sıkıntılara katlanılmışıtır. Şu veya bu şekilde bir grup geliyor ve bir karakolu basıp askerleri şehit ediyorsa bu ciddi bir sorundur. Komşu devletlerin ve uluslararası odakların bu konudaki tutumları ve davranışlarının elbette önemli etkisi vardır. Ancak ondan önce Türkiye'nin bu konudaki politikasının sorgulanması gerekmez mi? Yapılması gerekenin ne olduğu ancak ciddi bir eleştiri ve sorgulamanın sonunda ortaya çıkacaktır. Türkiye terörle mücadeleyi tavsatamaz, bu konudaki mücadelesini kararlılıkla sürdürmek zorundadır. Ancak çeyrek yüzyıldır takip edilen yöntem ve terörle mücadele biçiminin "yapılması gereken yegane yol" olduğu sorgulanmaya muhtaçtır.