İfade hürriyeti ve medya okuryazarlığı...
Anayasamız, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir" (Madde: 26) demektedir. Anayasamız'ın bu maddesi, Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesindeki düzenlemenin nerede ise aynısıdır.
Bireylerin düşünce ve kanaatlerini çeşitli yollarla ifade etmeleri ve bundan dolayı herhangi bir engelle karşılaşmamaları aynı zamanda demokratik gelişmenin somut ve vazgeçilmez bir ölçütüdür.
Ancak temel hakların belli koşullarda sınırlandırılması, bu hakların kullanılmasına ilişkin düzenlemelerin yapılması ve belli bir normatif düzenin tesisi toplumsal/siyasal hayatın zorunlu bir gerçeğidir. Bu bakımdan hem Anayasamız'daki düzenlemede, hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki düzenlemede radyo, televizyon ve sinema yayınlarının izin sistemine bağlanmasının ifade hürriyeti için bir engel oluşturmayacağı özellikle belirtilmiştir. Bu cümleden olarak radyo ve televizyon sektörünü düzenlemek ve denetlemek amacıyla özel idari birimler tesis edilmiştir. Türkiye'de bu amaçla 1994 yılında çıkarılan bir kanun ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) adında bir bağımsız idari otorite oluşturulmuştur.
Bilgi İletişim Teknolojilerindeki (BİT) akıl almaz gelişmeler, bir yandan söz ve görüntüye dayalı radyo ve televizyon yayıncılığında önemli yeniliklere imkan verirken diğer yandan bu araçlarla kullanılacak ifade hürriyeti bağlamında bir sürü ciddi sorunların gündeme gelmesine sebep olmaktadır. Radyo ve televizyonlar yoluyla kullanılan ifade hürriyetinin toplumun diğer bireyleri üzerinde meydana getirdiği etkiler dikkate alındığında küçümsenemeyecek sorunlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle televizyon yayınlarının çocuklar (18 yaşına kadar olan toplum kesimi) üzerindeki olumsuz etkileri, bir yandan ifade hürriyetini radyo ve televizyon yoluyla kullananların belli ölçüler dahilinde hareket etmelerini diğer yandan temel bir hakkın sınırlandırılmasına ilişkin problemleri ortaya koymaktadır.
Çocuklar üzerinde belli olumsuz etkileri olduğundan dolayı toplumun geleceği ve selameti açısından radyo ve televizyon programlarının düzenlenmesi ciddi bir sorun olmaktadır. Bu konuda uluslararası uygulamalarda belirginleşen ölçüler dahilinde hareket edilmesi bir zorunluluktur. Çocukların ruhi, fiziki ve psikolojik gelişimini olumsuz etkileyebilecek türdeki programların onların izleyebilecekleri saatlerde yayınlanması yasaklanmakta ve daha ilerideki saatlerde yayınlanması bir çözüm olarak kabul edilmektedir. Ancak ilk etapta çocukların ruhi, fiziki ve psikolojik gelişimine zararlı olduğu açık olmayan türdeki yayınların bile uzun vadede onların gelişimi üzerinde çeşitli bakımlardan olumsuz etkiler meydana getirdiği kabul edilmektedir. Özellikle televizyon yayınlarının doğasını, onların birer kurgu olduğunu, asla gerçek hayatı yansıtmadığını ayırt edemeyen çocuk zihninde ciddi tahribatlara yol açtığı araştırmaların ortaya koyduğu bir husustur.
Bu durumda çocuklar üzerinde olumsuz etkileri var diye radyo ve televizyon yayınlarını onlara yasaklamak mümkün mü? Elbette böyle bir şey düşünülemez. Peki ne yapılacak? Modern dünyanın bu sorun için bulduğu önemli çözüm yollarından biri ve belki de en önemlisi Medya Okuryazarlığı dersidir. Çocuklara radyo ve televizyonun doğasını, buradaki programların yapısını, kurgusallığını, gerçek hayatla olan ilgisini, eleştirel bakışı vermeyi amaçlayan bu ders otuz yıldır pek çok ülkede uygulanıyor. Türkiye'de üç yıldır ilköğretim okullarının 6, 7 ve 8. sınıflarında seçimlik olarak konun Medya Okuryazarlığı dersi, çocukları bilinçlendirerek radyo ve televizyon yayınlarının olumsuzluklarını en aza indirmeyi amaçlamaktadır. Geçtiğimiz hafta İstanbul'da RTÜK tarafından düzenlenen bir uluslararası panelde çocuk ve medya okuryazarlığı dersinin tartışılmasında sunulan tebliğler, konunun önemini ve aciliyetini bütün boyutlarıyla ortaya koymuştur.
İfade hürriyetinin mümkün olduğu kadar en geniş anlamda kullanılması temel esas olmakla beraber toplumun geleceği olan çocukların birtakım olumsuzluklardan korunması ihmal edilecek bir konu değil. Bir yandan sorumlu bir yayıncılık diğer yandan Medya Okuryazarlığı bu sorunun çözümüne katkı sağlayabilir.